Cuma, Ocak 04, 2019

Tardis ve Gözleme

It’s bigger on the inside.
İçi dışından büyük olan, Doctor Who’nun “totally and radically driving in space” olarak açıklama getirdiği, “time lord sience” zaman makinesi.
Sadece zaman lordlarında bulunan, manuel, iki kalbi olan, Doctor’un kendi türünün son kalan örneğidir Tardis. Çünkü Dalek’lerle Gallifrey halkı arasında çıkan “Son Zaman Savaşı” nda zalim Dalek’ler tarafından Doctor’un tüm halkı yok edilmiştir. Tardis de rejenerasyon geçirerek bir polis kulubesine dönüşür.
Bu bilgilendirmeden sonra, öncelikle Doctor ve Tardis için yazdığım bir şiirle başlamak istiyorum;
“ Doktor zamana hükmet,
Al beni de Tardis’e hapset,
Tardis gibi kulüben var şükret,
Yer yüzünde tek hissettiğim kasvet. “
Tardis’ten gözlemeye nasıl geçeceğimi merak ediyorsun biliyorum, gel anlatayım;
Bir şeyleri keşfederken ne yaptığım ile ilgili en sevdiğim cevap; Gezi- gözlem kelimeleridir, minik bir harf eklenir ve hikaye gelişir;
— Gezi, gözlem..
- Gözleme mi?
- Neli?
— Ama canim çekti.
 — Hem de Şirince’de olmak istedim şu an.
 — En tepedeki evdeki şişman teyze neli yapem bakem size desin.
 — Açık köpüklü ayran ve patatesli peynirli gözleme gelsin.
 — Eşekleri görelim terastan kakalarını yaparlarken ve tezek kokusu ile havanın sıcak buhranı birbirine girsin, ama bu bizim yine de hoşumuza gitsin.
- Haydaaa
- Oldu mu şimdi?
— Sonra da Efes’e giderdik kütüphaneye, akşam üzeri
 — Mermerlerinde oturur, acelesi olmayan derin sohbetler ederdik
 — Arada da bir takım yabancılarla small talk ‘lara girişirdik, Geronimo!
 — Çok güzel oldu. Gezi-Gozlem(e)
Doctor duysa, fez’ini takar ve bu plana balıklama atlardı. Bana sorarsan eğer, Tardis dışında bu sıçramayı bir de Delorean ile yapabilirsin, o da farklı bir yazıda artık..
Bonus : Şimdiye kadar ki, sci-fi tarihinin en en iyi zaman makinelerine bakıp, aaa evet demek isteyenleri de buraya alıyorum.

Perşembe, Aralık 06, 2018

Fark

Farkına vardığın şeyin fark olmadığını anladığın işte o ulvi an,

Bazı şarkılar " geçen yaz ne de güzel gecti" şarkısı.. (Ozan soyledi)

Bazı şarkılar da;

aLLAAAH kafam cok iyi haaaa şarkısı

Aaaaa lık lık akiyo sanki sarkisi

Allahın cezası geriZEKAALIII pislikk şarkısı.






Cumartesi, Aralık 01, 2018

İticiliklik

Burnundaki siyah noktalar,

Kafaya takılan taç,

Gereğinden fazla sürülmüş jöle (Jöle hala var mı??)

Eye roll (zirve) 

Uzun serçe parmak tırnağı ( kusuccam)

Bundan daha da beteri, serçe parmağa mühürlü falan yüzük,

Ayağına kadar uzanan örgü atkı ( özellikle de kısa boylular takar ve iceride bile cikarmazlar nedense, sıcak içerisi gerizekaalı)

Tatilden yeni döndüm elbisesi  (zirve)


Bu kadar.

Bak sen,,,

İnsanlar melek,
İnsanlar şeytan,
Ben aralarında bir heyecan.

-----------------------------------------

İnsanlar ister,
İnsanlar istemez.

-----------------------------------------
Demokratik.
-----------------------------------------

Cuma, Kasım 23, 2018

Terbiyesiz Çeviriler


Takildigim bazi seyler risintliy;

1) 10 derece soguk bir havada dahi kısa etegi altina corap giymeyen 45 yaş üzeri, asla yaşını göstermeyen taş C level kadınlar var.. Çıplak bacakla neden üşümedikleri konusunda hayattan bilgilendirme talep ediyorum, tesekkurler.

2) İlk tanıştığınız kişiye doğruyu söylememe eğilimi terbiyesizce bir çeviridir.
J.J Abrahams...

3) Spinoza diyo ki; " İnsanın varlığını koruması, yetenekli olduğu şey haline gelebilmesiyle mümkündür. ( Sizleri ciddiyete davet ediyorum! Tüm halkımız davetlidir. )

4) Su içerken püskürten güldürenleriniz çok olsun!






Salı, Ağustos 14, 2018

Kano/ Kayak ile Malta

Malta'ya 3.gelişim. Bu defa Efe'nin kendisine Canoeing, kayaking, kano almasıyla planımız çok değişik bir hal aldı. Ben de meraklısı vardır diye bu deneyimi yazayım dedim. ( her dil başka bir şey diyor kanoya)

Sliema- Birgu ( 5,5 km- ortalama sürüş 2 saat, sürüş orta yavaşlıkta) 

Efe, Kano'yu öncelikle elbette Amazon'dan almış. 65 Eur kendisi, 65 Eur da getirmesi tutmuş.  (Linkini bıraktım.) Kendinizin şişirebileceği bir malzemeden yapılmış, basitçe hazırlanıyor, ama bu toplanmasının zahmetsiz olduğu anlamına gelmiyor. Biraz kasıyor yeniden indirilmesi, toplanması onu da söyleyeyim.

Şimdi ilk rotamızı basit belirledik. Malta Sliema'dan, başkent Valetta'ya doğru bir rota çizdik, sahildeki kıyılardan uzaklaşmadan yol alabiliyorsunuz. Performans diye kasmazsanız çok da zevkli, denize giren, dinlenen, özel beach'lerde kopan gereksiz tipleri izleye izleye gidebiliyorsunuz. Bazı densizler bize hey shark! diye bağırdı mesela. 😏 Çevrenizde lüks yatlar, ufak tekneler, deniz motorları cirit atıyor. Yani her kesimden insanla muhatap olmanız olası.

Bizim 5,5 km'lik yolculuğumuz aşırı yavaş olduğumuz ve bir kaç defa durup sessizliğin ve manzaranın tadını çıkardığımız için 2 saate yakın sürdü.



Yolun en zevkli kısmı Sliema'dan Valetta'yı ilk gördüğünüz an. Biz akşam üzeri yola çıktığımız için deniz hafif çırpıntılıydı. Kocaman yolcu gemisi çıktı Valetta'ya girişin aralığında, orada bir noluyo demedik değil. Bekledik geçti o da sakince. O geçtikten sonraki manzara inanılmaz. 

Valetta'ya girdiğiniz zaman sağ tarafta gözetleme kuleleri ve surlar var, o surların altında yani bu tam " Lower Baraka Garden" in altına denk geliyor, burada bir mağara var, meraklısı oraya da kano ile girip bakabilir. Tüm tarihi şehire deniz üzerinden bir kanodan bakmak ise oldukça keyif veriyor. 

Ekipman oldukça yeterli, dediğim gibi yolcu tekneleri ve diğer tekneler hafif bir dalga yapıyor ancak geçilemiyecek gibi değil, yine de denizle barışık olmak şart kano için. Yanınıza su, şapka ya da başka şeyler alabileceğiniz su geçirmez çantanızı da kanonuzda taşıyabilirsiniz.

İlk kano yolculuğum olduğu için çok fazla fotoğraf çekemedim, su geçirmez bir gadget ile bence bu deneyimi fotoğraflamak güzel olur, drone yine güzel bir alternatif olur. Her sekilde deniz trafiği olsa da sessizliği yaşayabiliyorsunuz ki biz gayet şehir etrafında olduğumuz için bile bunu yaşayabildik bazı anlarda. Daha bakir yerleri düşünemiyorum.. 



Valetta'da bir miktar tarihi binalara denizden bakmanın tadını çıkarttıktan sonra "Birgu" denen tarihi bir şehre girdik kanolarımız ile. Bu şehirde bir çok önemli kilise ve yat limanı var. Lüks yatların arasından şehre minnoş kanolarımızla girdik, şehrin iki tarafı da tarihi binalar, apartmanlarla ve kiliselerle kaplı, ortadan ise bizim kanolar ile geçtiğimiz deniz yolu bulunuyor. En ünlü kilisesi denizin kıyısında, oraya çıkmak istesek de yapamadık çünkü yüksekte kaldı. Malta'da 313 adet kilise var, oldukça fazla. Bu arada Malta'nın kürek takımı akşam antremanları için yanımızdan geçtiler. Kıyının karşısında zaten kayık, tekne ve muhtemelen bizim gibi kanocular çıksın diye bir tümsek varmış zaten hemen oraya çıktık. 

2 kanonun indirilmesi toplanması sanırım yaklaşık 30 dk. sürdü. Dediğim gibi şişirilmesi basit, indirilmesi, havanın boşaltılıp o yorgunlukla toplanması vs zahmetli. Ama değdi mi değdi..

Hemen toplandığımız yerin yanında " Birgu" da " Enchante" diye bir restorant vardı, yemekleri ve fiyat performansı çok iyiydi, manzarası ise bütün yorgunluğumuzu aldı. 

Diğer rotaları buraya eklemeye devam edeceğim.

Pazartesi, Kasım 20, 2017

Margaret Atwood

Böyle bir isimle Dunya'ya gelip süper bir yazar olmamak gibi bir şansınız yok herhalde.

Elbette Galler bölgesinden olacaksınızdir bir de, tamam Kanada da olur. Ama biliyorsunuz ki Kanada'ya cok sayida goc de olmustur, Irlanda'dan ozellikle. Yani özetle Margaret mutlaka sen Krallık'tansin, aksini kabul edemem.

Tuylu bir sapka ve popodan kabarik bir elbise giydigine yemin edebilirim Margaret! Ve en cok sonbahari seversin, verandanda mendil islersin, bembeyaz ucusan camasirlar asarsin bahcene, ruzgari hisseder, yeni astigin temiz camasirlarinin kokusuyla birlikte, gozlerini kapar icine cekersin kokulari. Ve koskocaman masmavi gozlerin vardir Margaret..Vakti gelince de, yuvarlak minik gozluklerini takar baslarsin o inanilmaz diyaloglari, hikayeleri yazmaya...

Adin bile bir baskasina yazdirmaya yetiyor tilsimli Margaret.

-Siz bi de Kedi Gozu'nu okuyun, Handmaid's Tale'i de Alias Grace'i de izleyin elbet, ama Grace daha dusuk butceli olmasina ragmen inkar edilemez sekilde daha guzel.

bende bir problem var

Hayir yok tabii, Deniz Tekin'in cok sevdigimiz bir sarkisi.

Çarşamba, Ağustos 16, 2017

bilmem

Bilmem dediğin şeyleri, gerçekten bildiğinin sıkıcılığı. Keşke bilmesen.. O daha eğlenceli.

Cuma, Temmuz 07, 2017

Yolo

YOLO

Salı, Temmuz 04, 2017

Ne istiyorum

Valla bütün gün twitter'da flöd okumak istiyorum hele kapalı havada, en sevdiim, koltukta kaykılarak ve bacaklari mac'e kistirmadan, iy!

Hemen yarin Koc Universitesi Sanat Tarihi, hayır hayır ucmusken Colombia University Art History and Archelogy, evet hemen yarin baslayabilirim hocam, evet Mr.Dumbeldore..  Emriniz olur, gelirken evet sucuk getiririm, pastırmalı hocam evet, kokmaz kokmaz, ben sararım onları.. Ehehe peki hocam beni 5 kilo pastırmalı sucuk karşılığında tam burslu Colombia'ya kabul ettiğiniz için cok teskule..Hadi o zaman ucuyoruz, Wingardium Leviosa! 

Kambocya'ya bi gitmek istiyorum, kırık dökük bi bisikletle temple temple gezmek, salvar pantalonumla tirmanılmasi zor yerlere tirmanmak ve tepeden bi bakmak istiyorum. Biri de ben o artistik kus bakısını yaparken fotografımı cekerse sevinicem.

Hayır bu havada ne yapilir, sevgiliyle kimil kimil uzuuun filmler izlenir, Bergmanlar, Tarkovskiler uzun uzun böyle.. Deriin bir uykuya bile dalınabilir, ay içim gecmiş, hıhı alalım başa alalım cnm, tamam kahve yapiyoruum..

Beyaz carsafları ve perdeleri olan bir İtalyan evinde, Umbria olur, Lecce olur, uyanmak ve her sabah Sinyorina bilmem kimin minnos kahvaltılar hazırlamasını ve daha sabahtan konusmaya başlamasını ve de bir sürü hayat dersi vermesini istiyorum. Evet İtalyanca konuscaz aramızda tabi, hemen domani, allora, si bene, va bene, cosi cosi, la vita bella! Kahvaltı sonrası prosecco'muzu yudumlarken, bütün maceralarını anlatsın bana ve hepsinden ders çıkaralım ve bunları gerçekten anlayıp bi zahmet uygulayalım ama canım artık, per favore,si bene. Sessiz sahillerde uzun uzun kitap okuyip, denize girip çıkıp, slip mayolu yaşlı, yanık İtalyan amcalar, aksam denizine girerken ben de bisikletimle postaneye gidip 20 sene sonraki kendime kart atmak istiyorum, her gune bir kart. Evet o da İtalyanca. Ciao

New York'u bi de yazın görmek istiyorum, haha ki görücem, 3 gün sonra. Hayal kurmaktan vazgeçmeyin kankalar. Olur öyle :D


Pazartesi, Temmuz 03, 2017

Gercekten

Regresyon'a girip eski hayatlarimdan birinde kalasim var. 19.yy İngiltere'sinde, yesil bir vadide kabarık eteklerimi tutarak kosturabilirim. Elimde bir kitap olur ve kitabı ağdali Kiera Naytley aksanımla sesli sesli bağıra böğüre okur, koştururdum şımarık bir sırıtışla. Bi de atım olaydı iyiydi. İnsalla vardır.

Cuma, Haziran 30, 2017

Mcfly


Esas oğlan

Yüzeysellikte bu hafta

Aman efendim kimler gelmiş, kimler gelnişş (Keşke gelmeseymişsiniz)

Kolay gelsin, sana da ( Allah belamı ver, ne diye kolay gelsin dersin)

Alo/ -alo /naper / - iyyim sen/ -ben de yi işte, / ee naber?  ( yarım yüzersel)

Eeee tatil planları nassı ( sirf merak yüzersellik )

Aynen aynen / aynen aynen / aynen aynen / aynen aynen / aynen aynen/ aynen aynen / ( yüzeysellik  baslangici)

Otursana boyle, ha yok oturmayayim ya gidyim, isler var ( ne oturan, ne oturmayan samimisi)

Ne guzel gorunyosun cnmm, ay tesekkurler senin guzellinnn (zirve)


Çarşamba, Haziran 21, 2017

Coolluğun elden gitmesi

Cool'luk ne zaman elden gider, nasıl elde tutulur?

1) Bi kere suratsız olucaksın cool olmak ve de kalmak icin, cok kikirdersen coolluk elden gidiyor benim gördüğüm kanka.

2) Her aklına geleni söylemiceksin, bin saat ama binn saat stratiji kurucaksin azcik dur, yoksa coolluk elden gitmeyi bırak bi daha ele gelmez kanka.

3) Yani bi de eğer erkek cinsindensen lütfen ama lütfennn ofis masanda ceviz, hurma, kuru kayısı falan yeme, aşiri uncool kanka.


sanırım 3 tane
kanka

Pazartesi, Haziran 05, 2017

Afrika'da tek başına (5 sene önce kaydedilen taslak üzerine son paragraf eklenerek yayınlandı, şaka gibi)

Kızım tee Kenya'da ne işin var, neden Bodrum ya da Çeşme için izin istenmiyor bizden? 

Bu; Anne ben Afrika'ya gidicem dediğimde annemden duyduğum ilk şeydi, saolsun aşırı yadırgayarak fakat pek mızmızlanmadan iyi yolculuklar diyerek uğurladı beni. Kenya mı Katmandu mu derken , Katmandu'da yalnız olmak Kenya'da olmaktan biraz daha ürkünç geldiği için Kenya'nın kazanmasıyla aldım biletimi. Yolculuğa çıkarken, nereye gitmek istediklerilerimi sıraladığımda, öncelikler tabi ki o zaman ki ruh durumuna göre değişiyordu, Katmandu'ya gidip ruhani yürüyüşler yapmak da istiyordum fakat kurayı kazanan Kenya oldu. O ruhani yürüyüş de yapılacak tabii bir ara...Safari kısmının daha maceralı geçeceğini düşünüyordum, öyle olmadı pek. Maceralı yerine mükemmel olmasının yanı sıra, kendimi 28 saat elimde bir dürbün ve kirlenmiş arabamla, arslanların çiftleşmesini beklerken bulamadım. Bildiğiniz turistik bir faaliyet olmasına karşın, kalmak için seçtiğiniz kamp, Masai Mara kısmını vezir de edebilir, rezil de.. Bunları anlatıcam pek tabii..

Nairobi'ye direk uçuş ile İstanbul'dan gidilebiliyor. Air Arabia, Emirates ve Türk Hava Yolları sayfalarına bin defa girdikten sonra zaman ve maliyet istikamet Türk Hava yolları dedirtti. Havaalanına gittiğimde benim gibi tek başına seyahat edecek birisini görmeyi ummuyordum zaten, bir kaç Afrikalı ve bayram tatili için tura katılmış Türkler vardı. Hatta Bedri Baykam ve başka bir aile de aynı uçaktaydı ve tanrım çok konuşuyorlardı ^^

Nairobi'ye indiğimde sabah saatin 2'siydi, 1 gece konaklama için şehir merkezinde bir otel ayarlamıştım gelmeden, ama Masai Mara safari için bir rezervasyonum yoktu, havaalanındaki bu tür turları düzenleyen bi yere girdim birden bire, buralara Turkiye'den yalnız gelen biri olmadığı apaçık belliydi, ben kazıklanmak ve zarar görmek istemediğimden hafif suratsız konuşuyordum, onlar da beni çözmeye çalışıyorlardı. Nihayetinde iyi insanlar, Tanzania kısmındaki çıkarcı lokalleri görene kadar bu sahte suratsızlık beni idare etti. 

3 gün safari 4 gece konaklama bir kamp için anlaştık, böyle bir turun maliyeti 300 dolar, bundan fazlası çadırınızda size üzüm yediren local halkla daha lüks içindeki kamplar ve daha çok turistik demek. Daha çok lüks ve paralı turistlerle işim olmadığımdan Enchoro Wild Camp tam da bana göreymiş dedirtti. Nairobi'de Otel 360'da geceliği 40 eur'ya kaldım. Şehrin merkezinde ve tek gece için fena değil, çok daha uyguna çok güzel hosteller de var, dönüşte hostelleri de deneme şansım oldu da. 9 dolara, çok daha güzel bir ortam ve rahat bir odada uyudum. 


Nairobi Kenya'nın başkenti, şimdiki değil bir 20 yıl önceki İstanbul gibi, karışık, keşmekeş, eski ve yeni arasında sıkışmış, işine gücüne giden ciddi Afrikalılar ile, güler yüzlü ve bulaşık sokak satıcıları arasında kendini idare eden bir şehir. İnsanların fizyolojik ve ortak özellikleri; İri yarı hepsi de, kadınların kafaları özellikle kocamandı. Fotograf çekilmesinden de pek hoşlanmıyorlar.

Sabah 8'de Nairaobi sokaklarında heyecanla yürüyerek, beni Masai Mara'ya götürecek olan arabanın beni bekleyeceği yeri buldum. Fransız ve Danimarkalı iki aile vardı benden başka. Yol şahane geçti.









Çocuklar her yerde çocuk..

Sonra kampa geldik..Bu arada aramıza Steve katıldı, Avustralya'dan gelmiş, o da benim gibi yalnız seyahat ediyordu, 1 yıldır seyahat ediyorum dedi, içimden hayvaaaan dedim, kamptaki Dünya haritasında gittiği yerleri gösterdi, ağladım.

 Steve (Avustralyalı)

Piere (Fransız)

Danny (Danimarkalı)


Danny'nin eşi (Adını unuttum)

Paul (Fransız)


Anette (Fansız, Paul'ün ablası, Pierre'in biricik karısı)


Morisey ( Dünya havalısı isme sahip Afrikalı Masai Mara rehberimiz)




Hayvanların  dolanmadığı bi noktada, safari arasında piknik yaptık. Morisey heryeri bildiği için tuvaletini bile yapmak istersen, sana masai vahasında yer gösteriyor. Denemedim, korkusuz Jean Darc'lar baya saldılar çayıra..


 Akşam çok yorulmuştuk, saat 7'de kampta akşam yemeği başlıyor, yemek ardından bu biradan içtik. Saat 22:00'de tüm ışıklar kapanıyor, hayvanların gelmesini engellemek için. Bildiğiniz zifiri karanlık , tek gördüğün simsiyah bir boşluk, baya ürkütücü ama bu maceraya kesinlikle değer.


kaldığım çadır, içinde banyo ve tuvalet de var. Bir de kocaman siyah bir örümcek..


Akşam yemekten sonra ateş yaktığımız yer, aşırı dandik görünse de oradaki muhabbeti hiç unutmayacağım. Dandik ortamda samimi, kahkahalı uluslararası sohbetler.



                             
                           Hepsine sarılmak istiyorum, manyak mıyım, yerler büyük ihtimalle


Arslamlar...



                                              En çok zürefaları sevdim, ya da zürafaları..





 Çita gördük, çitalar hep ağaçta uyuyorlar. Nat Geo' da bir belgesel var "laqedima", evlat edinilen bir çitayı anlatıyor, ağlarsınız, isterseniz izleyin tabii...

Masai Mara'da bütün gün safari'den sonra, Masai'de köyleri gezmek istedik ama izin vermediler. Biri yanınızda yokken kesinlikle yanınıza birini istiyorlar. Birincisi hayvanlar sizi yer diye, diğeri de  kimse birbirinden habersiz bir başka Masai yerlisi para kazansın istemiyor.. 

Akşam üzeri kampa dönünce yapıcak pek bir şey olmuyor, merak içindeki bünye etrafı keşfetmek, bu köydeki insanlar ne yapıyor diye çıldırıyor. Bi akşamüzeri yine böyle bir girişimimiz sonuçsuz kaldı Steve ile, ertesi gün parasını vererek köyü gezip gezemeyeceğimizi sordular, mecburen evet dedik. Parayla köy gezdirdiler bize, bıraksalar gezemeyeceğiniz bir yer değil ama racon böyle, karşı koymak da manasız, istedikleri para da çok değil. 10 dolar. Helali hoş olsun Masai'li kardeşlerime.





Sonuç itibariyle Afrika görülmesi gereken bir yer. Safari, Masai yerlileri ile vakit geçirmek çok klişe de gelse, değil. Vallaha değil, gidilmeli, adamlarla uzun uzun sohbet muhabbet edilmeli, savanadaki hayvanları görmeli, sevmeli, incitmemeli, değerlerini bilmeli. Benim Afrikam tabii ki bu kadar değil.. Birden Tanzania'ya geçme kararımı, Zanzibar Stone Town'da gece 8'lere kadar hostel aradığımı ve en dandiğinde sabaha kadar uyuyamayışımı, gece Fredy Mercury'nin takıldığı bardaki maceralarımı ve gece yarısı labirent sokaklarda korkudan ölmek üzere kendimi bir arabaya atışımı, okyanusun kenarında Tanzania lokallerimin sınırlarımı zorlamasını falan hepicigini de ya artık yüz yüze, ya da yazarak anlatirim. ( annemler bazen blogumu okuyabiliyor.) 2011'de yaptığım seyahati 6 sene sonra yazmam ayrı bir denyoluk fakat yazılacağı varmış. 

Jambo! 

Ne Alaka

Blogger hesabımı bulana kadar canım cıktı, bulamadım cunku ben hic cool bi insan olamadım su hayatta. Peki ama neden?

1) İnsanların 15 yıldır falan kullandığı tek bir mail adresi var, benimse 4-5 hatta 6 bile olabilir. Neden böyle bir halt yediğim hakkında hiç bir fikrim yok. 

2) Tumblr'ın Tumblr olduğu dönemler.. Blogger hep vardı hayatımda ve ben hic Tumblr'a gecen o havalı insan olamadım. Bir özenti ile hesap açmıştım, maksat dostlar alışverişte görsündü, ama üstün sadakatımla hep Blogger'a geri döndüm, komsu kızı Blogger'dan, hafta sonu MoMa'da gezen Tumblr'a geçemedim hiç bir zaman..

Şimdi de havalı olmamam için cok sudan sebepler bunlar değil mi dedim.. Yoksa cool bir insan mıydım hep :D

Salı, Ekim 18, 2016

Son Instagram Tespitlerim..


1) İnsanların Instagram'da paylaştığı tüm New York, Amsterdam hatta Gaziantep fotografları hep aynı yerlerden oluşuyor.(ben de dahil)


    Kanal, bisiklet, harflerden olusan Amsterdam yazısı, Flatiron, Times Square, Brooklyn Köprüsü


    Milyar adette olup tek bir canlı türünün hepsinin aynı davranışları göstermesi.. Çok sıkıcı.. Yeni   ara türler oluşmalı. Yalnız lütfen zararsız, saygılı..


2) Instagramdaki tüm plates hocaları bütün gün video mu cekiyo?

Evet 2 tespitim var su an.

#instamood #instashot #ohmygodnessensevdigimbina #ny #fitol #kifitkalasin

Çarşamba, Haziran 22, 2016

bir yerlerde

Bir yerlerde aksam olurken, bir yerlerde daha yeni sabah oluyor. Barbados adaları mesela..

Aksam sahildeki barda calisan barmenler, uff simdi kim sandalyeleri kaldirip, siyahlasmis toz beziyle barin üzerini temizleyecek diye söylenip, kahvalti hazirlama sirasi konusunda kavga ediyor olabilirler.

 Basit temiz bir söylenme. Kim ne diyebilir?


Yüzyılın Sorunsalı

Önem sırasına göre;


1. "İletildi"
2." Okundu"
3." Last seen" ( gizlenebilir olduğu için last seen'in önceliği 3.sıraya gerilemiştir.)

Kahrolsun Endüstri 4.0!

Tşk.



Salı, Ağustos 05, 2014

söylenmeler



Truth is stranger than non-fiction.

Mutluluğu kovalamaktan ileri geliyor mutsuzluk. Ama cennet de aramadan bulunmuyor ki! (demis birileri)

Kızı prenses olsun diye ülke satın alan bi adam vardı.

Çocuk gibi hiç düşünmeden 10 saat çizgi film izlenilesi. Piril piril bir beyin icin.

 “Tehlike! İnsan elindekileri tehlikeye atabilmeli. O seslere, başkalarının ne düşündüğüne aldırmamalı. Zor olana cesaret ederek kendi adına hareket etmeli. Hakikatle yüzleşmeli.” Mansfield


Böyle böyle söylenmeler bugün...

Pazartesi, Şubat 24, 2014

ice ice baby



ays ays beybi..

url: https://www.facebook.com/pages/Dangerous-Minds/101990813189245

 hic kimselerin seni anlamadığını, tüüm dünyanın sana karşı olduğunu duşunduğun o an işte, buz küplerini yüzüne yapıştırman ve şuraya bakalım lütfen diyen fotografçıya içinden söverek oraya bakmanla tüüm dertlerin süzülüp gider, akar gider, akar akar akar... buztuz..

Cuma, Ekim 18, 2013

Guşlar...

üff çok oldu yazmayalı.

Bir insan blog tutup, bloglarını okuyup da yazmaz mı? Yazmaz..

Ne bilim hayat 2008'den beri sanki çok daha hızlı akıyor, 2009'dan beri yaza giriyorum bir anda kış geliyor, 2011'lerden beri ya ne zaman 2 yıl oldu bu eve taşınalı şeklinde sanrılar geçiriyorum ki 2013'e geldik işte ve bitiyor bile o da..Bağlaçlar arasında ve bir zaman tekerlemesi içinde yuvarlanmaktaydı...

Dedim ki otur başına yazarsın ki öyle oluyor gerçekten.. Yazmak... Yazanlar için istemsiz, nereden geldiğini anlayamadığın ve beyninden 1 nanosaniyede parmaklarının uçlarına inip, klavyede doğru harfleri bulduran adını koyamadığın bir şey.. Mecazi anlamda çok şey aradım yerine koyayım diye ama bulamadım, patlıcan bile geldi aklıma töbe..

Ya işte böyle, yazarım bir başlıyım dediğim an 6. satıra gelmişim bile, cümle kurmayı özler mi bi insan. Özlüyor arkadaşım işte..

Havalar birden dönüp, sarı yapraklar başımdan aşağı düşerken, sanki hayatımı dünyanın en iyi yönetmeni beni izliyormuş gibi yaşıyorum diyordum bugün mesela. Yani bir bisiklete binişim var, gören deli diyordur, bu ne diyordur, belki de gülüyordur arkamdan. Ama evde ya da sokakta, yürürken ya da bisiklette azıcık şarkı mırıldanıyorsam kime ne, ya da dans ediyorsam biraz da, size ne, sizden de banane... İşte o yönetmen çok gizli gizli beni izliyor, ben bisikleti sürerken yan kameradan denize bakan gülen gözlerimi, kediye bakan ayyy çok tatlı bakışlarımı, ufka bakan ve derin bir ııııhhhh çeken hallerimi çekiyor sanki. Bir gün kurgusu tamamlanmış üzere sinemalarda falan mı gösterilecek sanıyorum kendimi. Tam bir Truman Show vakası mıyım neyim?

Artık uzun yazılar okunmuyor biliyorum, bir Ayşe Arman falan hala ve israrla öyle çarşaf çarşaf röportaj yayınlıyor, bir şeyler anlatiyor.

Yapraklar sarı sarı başımdan düşerken mutlu oluyorum yine Volume II, sanki yönetmenim yeni bir sahne çekiyor gibi.. Rüzgar wuuuuuhhhhuuuu diye ses çıkartırken ellerimi çeneme dayayıp camdan görebildiğim en uzak yere bakma triplerinde buluyorum kendimi. Bunlar hep can sıkıntısı.. Hayvan sevmek iyi geliyor böyle zamanlarda, kedi , köpek, artık kuş falan ne bulursanız. Kuşlar sevdirmiyor ama en son Kadıköy'de bir hastanenin bahçesindeki kuşlar, kahvaltıma çok büyük dadanmış, ufaladığım ekmek parçasına vampir gibi uçuşmuşlardı. Benden 1000 kat küçük serçeden bile ödüm kopmuştu. Aç olan her canlı biraz ürkütücü sanırım. Karnı doymuş tüm canlılara sevgim sonsuz diyerek konuyu kapatalım, kan şekerleri hiç düşmesin allam.

bişi söyliim mi çok haklılar...

Cuma, Eylül 21, 2012

uzay-an günler misali

 
 
Bazı şeyler ( N.Ş.A deniz seviyesi, 0c, basinc normal..)
 


Bu fotograftaki 3 kişiden biri olmanın dayanılmaz hafifliği. 2 çocuk ve 1 maymun ve bir de paten



Empati sempati anti-pasti !

 
ve, ah be işte bu diyerek fotografı çeken üzülünülesi insan... ben de ulan ben de...
 
 
Tercihler...
 
 
 
haha!

ne bilim dediğin şeyleri aslında biliyor olduğunun kandırıkçılığı ve kibarcıklığı ila ...

Salı, Temmuz 17, 2012

düşünceler ve söyleşiler

düşünceler ve söyleşiler

bazen çok iş var, ama sanki niye?

neden insanlar çirkinleşir, çirkin olmak biçimsizlik olmak değildir. Kişi kendisinin aynasıdır ya da mıdır?

ne ekersen onu biçersin acaip doğru laf

emin olduğun şeyden haberin oluyor, çok sıkıcı

Mutluluğu kovalamaktan ileri geliyor mutsuzluk gibi bir cümle kalmış aklımda

Salı, Ocak 31, 2012

gununkarlifotosu.com


sabah servisin camından gördüm , hemen 1.köprü yolunda. yeminle ...

Çarşamba, Ocak 11, 2012

fotomanias

Evet sayın seyirciler Manyas Gölü'ndeki 5.günümüz de öylesine geçti gitti. Senin günün havasız ofisinin masasında mailler akıp gider işler beklerken, kah facebook'da bakınmakla kah gtalk da laklakla geçti. Olsun geçen giden gün oldu. Manyas Gölü bana işte bunu öğretti. Çok uzatmadan fotograflara geçicem ama önce Manyas Gölü dedi ki:

Kişinin kendisiyle kurduğu samimiyet onu ayrı yönlere götürebilir. (hayırlısı)



Daha baştan bok atma dii mi ama, bi sakin ol. ben de kimbilir nerde gördüm de aldım, ama bi yerde gördüm tabii. ( hayırlısı)


Agatha Christie sörfçüymüş..


Unicef kartlarını hep sevdim, bu öyle bişey değil ama benziyor nehirde çamaşır yıkayan insanlar ne güzel görünüyor..


RESPECT


kaçın guşlar!



Dragonborn! daha ne olsun
                                                                  
                                                                     


İspanyol mimik. biz de sadece fatih terim bu mimikleri yapabiliyor, Türk olmasına rağmen



bobiler.örg


çok özendim.


İlkokulu siyah önlükle okuyanların bir de sınıfta kümeleri olurdu. Öğretmen 5-6 kişiyi gruplar öyle oturturdu. Tembeller tembellerle, çalışkanlar çalışkanlarla. Bu kümelere bi isim verirdik, biri o kümenin başkanı, yazıcısı, sözcüsü falan olurdu. Bu ufak organizasyon yapısı tabii ki hiyerarşiye de sahip olurdu. Konu anlatımına gelindiğinde önemli kişiden en önemsiz kişiye doğru bir sıra izlenirdi. İşte biz de bir gün kümemizin adını he-man kümesi koymuştuk. Başkan He-man'di. (öğretmenin oğlu), ben Şila olmuştum. Ondan bendeki yeri ayrıdır Şila'nın.


the truth is out there. değil mi