Cumartesi, Eylül 05, 2009

Into the Wild


''happiness is real when it's shared"...
Filmi izlediğinizde gerçekten bikaç saat kendinize gelemiyorsunuz,uyuyorsunuz ve sonra sabah bir yandan güneş sizi uyandırmakta ısrar etse de siz yorganı başınızdan çekip,bu filmi düşünmek istiyorsunuz..Filmin yapıtaşları, bir kitap, bir yazar ve Sean Penn öncelikle..Joan Krakauer adlı yazarın Christopher Mccandless'ın gerçek hikayesini anlattığı kitabı Sean Penn'in okumasıyla işte bu film ortaya çıkıyor. Filmin müziklerini Eddie Wedder yapmış, aynı zamanda Pearl Jam'in solisti ve bu film için özel olarak çalışarak harika bir soundtrack çıkarmış.Filmin muhteşem müziklerini buradan dinleyebilirsiniz..
Filmin başrol oyuncusu Emile Hirsch, oyunculuğu bence gayet başarılı ve oynadığı karektere dingin ve aslında yaptığı şeyi çok inanarak yaptığını hissettiren bir portre çiziyor. Üniversiteden mezun olduktan sonra, yani ailesinin ve toplumun ondan beklediği gibi görevini yerine getirip herşeyden uzağa gitmek için yola çıkıyor. Film tamamen bir yol hikayesi aslında, üzerinden geçtiği yolların yanı sıra kendi içine yaptığı yolculuğa da tanık oluyoruz ve onunla birlikte film aslında kendi içimize de uzun bir yolculuğa çıkarıyor bizi..Yolculuk boyunca yaşadıkları, asıl yapmak istedikleri ve yalnızlığın insanı toplumdan uzaklaştırmasından çok kendinden uzaklaştırmasının verdiği mutsuzluk filmin sonunda yüzümüze çarpıyor..Filmin görüntülerinden, o muhteşem cografyadan ya da filmin fotografik yanından bahsetmek ise az kalır, okuduğum çoğu sinema eleştirisinde Sean Penn'in filminin başarısız olduğu söyleniyor, coğrafyayı harcadığı ya da filmi chapter'lara bölmesinin seyirciyi aptal yerine koyduğundan bahsediliyor..Filmi o muhteşem cografyada anlatmak istedikleriyle çok güzel örtüştürdüğünü düşünüyorum...Zorlu yolculuklardan sonra hayatına giren insanların gerçek hayatları ve karekterlerse filme ayrı bir renk katıyor zaten, yani coğrafya her açıdan rengarenk..Tanıştığı hippi çiftteki kadına yakınlığı, ve ölmek üzere olan yaşlı adamı tepeye çıkarırken hissettikleri, filmin sonunda aslında neden geri dönmek istediğinin her izleyicinin kafasında farklı anlamlar yüklediği mutlaka izlenmesi gereken bir film.. Bir kere kalın bir kitabı bitirmiş kadar oluyorsunuz..Filmin sonundaki cümleyi blog'un başına yazmıştım,mutluluk paylaşıldıkça gerçektir..yoksa felaketler paylaşıldıkça katlanılabilir midir aslında demek istediği ? filmin sonundaki pişmanlığı mutlu olmadığın bir toplumla yaşamak istememek mi, yoksa mutlu olacağın bir toplum yaratabilmek mi? Ben de bu filmin güzel anısı için bu hafta sitedeki yuttub köşemi eddie vedder müzikleriyle süslüyorum..
Filmin internet sitesi ve muhteşem fotografları için buraya...