Perşembe, Şubat 15, 2007

Ben çocukken...


Bütün çocuklar gibi ben de çok acaip bi çocuktum. Öyle düşünüyorum ki, ben delirince nasıl deliririm acaba, neye benzerim diye hiç düşünmeyelim.. Hemen çocukluğumuzu aklımıza getirelim, işte karşımızda delirmiş biz.. Büyüklüğümüzün delirmiş haline çocukluk denir derim ben.

Tabii ki hatsafada ya da hat safhada bir hayalgücü ile oyunlarımı oynar, kıskançlıklar yapar, annemden terlik yer, bakkaldan topitop çalar ve uykudan önce Adile Naşit izlerdim.. 3-11 yaşıma kadar bu 8 yıl eder, çok eğlendim, çok. 3-4 yaşlarımda sokak maceram yoktu, çünkü ben tek çocuktum, bana sokakta göz kulak olucak bi abim ya da ablam yoktu. O yüzden sokaktan uzak tutuldum o yaşlarda. Genelde evde çizgi film izlerdim, fincanlarıma çay koyar, anneme misafirliğe giderdim, büyük bi gelin bebeğim vardı, o zamanlar gelin bebekler çok populerdi, barbie falan almaya paramız yoktu bizim, barbiler pahalı oyuncaktı, zengin çocuklarında vardı sadece.. İşte eğlence 5 yaşıma girdiğimde başladı, çünkü bi kardeşim oldu.. Kardeşin olunca evde biraz daha özgür oluyorsun, herkes yeni doğan bebeğin peşinde oluyor çünkü. Sana karışan olmuyor, ama ufak bi hata yapsan, çocuum zaten kardeşin ağlıyor, kaka yapıyor, osuruyor bi de senle mi uğraşalım adları altında sonu gelmeyen bi kardeş sorumluluğu ekleniyor üstüne.. Neyse, 5 yaşında anaokuluna başladım, o sıralarda televizyonda çiçek kız, georgie ve yakari favori çizgi filmlerimdi.. Tüm o saçma ama güzel şarkıları öğrendim, sokakta oynamaya başladım, sonra ilk okul geldi.. Okuma, çarpma-bölme derken oyuna çok az zaman kalıyordu.. Sokağa çıkınca da zaten kardeşimin anırmaları ile uğraşmak zorunda kalıyodum. Susam sokağı devri başlamıştı, pepen, uzun bacaklı adam, he-man, voltran, şirinler, tabii ki celementine..v.s işte.. Hayatımı nelerin üzerine kurmuşum:) Clementine Fransızların kendi tiplerini en iyi biçimde yansıttığı çizgi filmdi. Clementine tam bir Fransız tipi değil miydi? Yaz tatili gelince sürekli çizgi film izlerdik, bizi böyle çizgi filmlerle tanıştırdığı için Trt'ye bütün 80'ler çocukları biraraya gelip hep bi ağızdan''Sen çok yaşa TRT'' diye bağıralım derim ben.. Neyse sokak kurbişleri, Tsubasa, haa bi de biberleyelim vardı. Müzeye kaldırılan eski bir beyzbol topunun maceralarını, beyzbol topunun kendi ağzından dinlerdik..Alvin ve Sincaplar, Genki bunu Kanal 6 da verirlerdi. Bunu kardeşimde çok severdi ya:) Boksor çocuğu Genki'nin babası dövüşürken ölüyor, Genki de minnacık çocuk, hırslanıp antremanlar yapardı, o yaşımıza göre baya ağır bi çizgi filmdi yahu.. Ben çizgi filmlerdeki ilk öpüşme sahnesini Georgi'de gördüm bi de He-man de.. Hatta çizgi filmde varsa biz de yaparız deyip ismi lazım değil kişiyle ufak bi de deneme de yapmıştık. Şimdi kız tesadüfen okur felan, benden izin almadan nası açık edersin çarpık ilişkimizi diye mahkemeye verir, mazallah.. Unutmadan geçemiycem bi çizgi film daha var, o da Portakal Yolu.. Bunu da hatırlamak zor oldu, Star'da verirlerdi bunu da. Japon çizgi filmiydi, bi grup lise öğrencisinin başından geçenleri anlatıyordu, aralarından birinin parapiskolojik yetenekleri vardı, herşeyi hareket ettiriyodu, bi de kedi vardı gibi.. Neyse işte günler susam sokağını kaçırmamak için anadolu lisesi kursundan kaçarken annemden müthiş dayaklar yemekle, sokakta yedi renkli çiçeği bulma oyunlarıyla devam ediyordu. Sonra ilkokul bitti, büyüdük ama çizgi film tutkum hiç bitmedi, kardeşimle takılmaya başlamıştık artık. Orta üç'ün sonunda aşk-meşk meseleleri başladı tabii. 3 kız aynı kişiye aşık oluyoduk, hiç de kıskançlık olmuyodu. Bütün yaz bisiklete binerdik, kalabalık bi gruptuk. Bizden de bi çizgi film olurdu hani.. Ruh çağırma seanslarıyla başlayıp, şişe çevirmeye gelen oyunlarımızla çocukluktan biraz daha büyük bi çocukluğa geçerken günler hakikaten süper geçiyodu.. O zaman çizgi filmlerin yerini Star'da verilen Charles İş başında, Kuzen Lary, Altın Kızlar, Pete&Pete'in maceraları, Carusel,Cine5 de verilen Gençlik Yılları mıydı neydi çok güzel bi dizi vardı, başroldeki çocuun adı Kevin'dı ve ben o çocuğa aşıktım galiba, bi de ben Karateci Çocuk'a aşıktım.. Öğretmeni Miyagi, kendisinin adı neydi ya, ha Daniel-san işte ona.... İyi ki ben 1979 yılında doğmuşum ve bu ne dik yokuş çıkıcam tepeye, bu ne dik yokuş varıcam zirveye ve dokunucam güneşe adlı yeşil kurbağanın söylediği şarkıyı duymuşum. (song is by Susam Sokağı)


Not:Fofograftaki en sağda oturan elemana tikat:)