Pazartesi, Kasım 20, 2017

Margaret Atwood

Böyle bir isimle Dunya'ya gelip süper bir yazar olmamak gibi bir şansınız yok herhalde.

Elbette Galler bölgesinden olacaksınızdir bir de, tamam Kanada da olur. Ama biliyorsunuz ki Kanada'ya cok sayida goc de olmustur, Irlanda'dan ozellikle. Yani özetle Margaret mutlaka sen Krallık'tansin, aksini kabul edemem.

Tuylu bir sapka ve popodan kabarik bir elbise giydigine yemin edebilirim Margaret! Ve en cok sonbahari seversin, verandanda mendil islersin, bembeyaz ucusan camasirlar asarsin bahcene, ruzgari hisseder, yeni astigin temiz camasirlarinin kokusuyla birlikte, gozlerini kapar icine cekersin kokulari. Ve koskocaman masmavi gozlerin vardir Margaret..Vakti gelince de, yuvarlak minik gozluklerini takar baslarsin o inanilmaz diyaloglari, hikayeleri yazmaya...

Adin bile bir baskasina yazdirmaya yetiyor tilsimli Margaret.

-Siz bi de Kedi Gozu'nu okuyun, Handmaid's Tale'i de Alias Grace'i de izleyin elbet, ama Grace daha dusuk butceli olmasina ragmen inkar edilemez sekilde daha guzel.

bende bir problem var

Hayir yok tabii, Deniz Tekin'in cok sevdigimiz bir sarkisi.

Çarşamba, Ağustos 16, 2017

bilmem

Bilmem dediğin şeyleri, gerçekten bildiğinin sıkıcılığı. Keşke bilmesen.. O daha eğlenceli.

Cuma, Temmuz 07, 2017

Yolo

YOLO

Salı, Temmuz 04, 2017

Ne istiyorum

Valla bütün gün twitter'da flöd okumak istiyorum hele kapalı havada, en sevdiim, koltukta kaykılarak ve bacaklari mac'e kistirmadan, iy!

Hemen yarin Koc Universitesi Sanat Tarihi, hayır hayır ucmusken Colombia University Art History and Archelogy, evet hemen yarin baslayabilirim hocam, evet Mr.Dumbeldore..  Emriniz olur, gelirken evet sucuk getiririm, pastırmalı hocam evet, kokmaz kokmaz, ben sararım onları.. Ehehe peki hocam beni 5 kilo pastırmalı sucuk karşılığında tam burslu Colombia'ya kabul ettiğiniz için cok teskule..Hadi o zaman ucuyoruz, Wingardium Leviosa! 

Kambocya'ya bi gitmek istiyorum, kırık dökük bi bisikletle temple temple gezmek, salvar pantalonumla tirmanılmasi zor yerlere tirmanmak ve tepeden bi bakmak istiyorum. Biri de ben o artistik kus bakısını yaparken fotografımı cekerse sevinicem.

Hayır bu havada ne yapilir, sevgiliyle kimil kimil uzuuun filmler izlenir, Bergmanlar, Tarkovskiler uzun uzun böyle.. Deriin bir uykuya bile dalınabilir, ay içim gecmiş, hıhı alalım başa alalım cnm, tamam kahve yapiyoruum..

Beyaz carsafları ve perdeleri olan bir İtalyan evinde, Umbria olur, Lecce olur, uyanmak ve her sabah Sinyorina bilmem kimin minnos kahvaltılar hazırlamasını ve daha sabahtan konusmaya başlamasını ve de bir sürü hayat dersi vermesini istiyorum. Evet İtalyanca konuscaz aramızda tabi, hemen domani, allora, si bene, va bene, cosi cosi, la vita bella! Kahvaltı sonrası prosecco'muzu yudumlarken, bütün maceralarını anlatsın bana ve hepsinden ders çıkaralım ve bunları gerçekten anlayıp bi zahmet uygulayalım ama canım artık, per favore,si bene. Sessiz sahillerde uzun uzun kitap okuyip, denize girip çıkıp, slip mayolu yaşlı, yanık İtalyan amcalar, aksam denizine girerken ben de bisikletimle postaneye gidip 20 sene sonraki kendime kart atmak istiyorum, her gune bir kart. Evet o da İtalyanca. Ciao

New York'u bi de yazın görmek istiyorum, haha ki görücem, 3 gün sonra. Hayal kurmaktan vazgeçmeyin kankalar. Olur öyle :D


Pazartesi, Temmuz 03, 2017

Gercekten

Regresyon'a girip eski hayatlarimdan birinde kalasim var. 19.yy İngiltere'sinde, yesil bir vadide kabarık eteklerimi tutarak kosturabilirim. Elimde bir kitap olur ve kitabı ağdali Kiera Naytley aksanımla sesli sesli bağıra böğüre okur, koştururdum şımarık bir sırıtışla. Bi de atım olaydı iyiydi. İnsalla vardır.

Cuma, Haziran 30, 2017

Mcfly


Esas oğlan

Yüzeysellikte bu hafta

Aman efendim kimler gelmiş, kimler gelnişş (Keşke gelmeseymişsiniz)

Kolay gelsin, sana da ( Allah belamı ver, ne diye kolay gelsin dersin)

Alo/ -alo /naper / - iyyim sen/ -ben de yi işte, / ee naber?  ( yarım yüzersel)

Eeee tatil planları nassı ( sirf merak yüzersellik )

Aynen aynen / aynen aynen / aynen aynen / aynen aynen / aynen aynen/ aynen aynen / ( yüzeysellik  baslangici)

Otursana boyle, ha yok oturmayayim ya gidyim, isler var ( ne oturan, ne oturmayan samimisi)

Ne guzel gorunyosun cnmm, ay tesekkurler senin guzellinnn (zirve)


Çarşamba, Haziran 21, 2017

Coolluğun elden gitmesi

Cool'luk ne zaman elden gider, nasıl elde tutulur?

1) Bi kere suratsız olucaksın cool olmak ve de kalmak icin, cok kikirdersen coolluk elden gidiyor benim gördüğüm kanka.

2) Her aklına geleni söylemiceksin, bin saat ama binn saat stratiji kurucaksin azcik dur, yoksa coolluk elden gitmeyi bırak bi daha ele gelmez kanka.

3) Yani bi de eğer erkek cinsindensen lütfen ama lütfennn ofis masanda ceviz, hurma, kuru kayısı falan yeme, aşiri uncool kanka.


sanırım 3 tane
kanka

Pazartesi, Haziran 05, 2017

Afrika'da tek başına (5 sene önce kaydedilen taslak üzerine son paragraf eklenerek yayınlandı, şaka gibi)

Kızım tee Kenya'da ne işin var, neden Bodrum ya da Çeşme için izin istenmiyor bizden? 

Bu; Anne ben Afrika'ya gidicem dediğimde annemden duyduğum ilk şeydi, saolsun aşırı yadırgayarak fakat pek mızmızlanmadan iyi yolculuklar diyerek uğurladı beni. Kenya mı Katmandu mu derken , Katmandu'da yalnız olmak Kenya'da olmaktan biraz daha ürkünç geldiği için Kenya'nın kazanmasıyla aldım biletimi. Yolculuğa çıkarken, nereye gitmek istediklerilerimi sıraladığımda, öncelikler tabi ki o zaman ki ruh durumuna göre değişiyordu, Katmandu'ya gidip ruhani yürüyüşler yapmak da istiyordum fakat kurayı kazanan Kenya oldu. O ruhani yürüyüş de yapılacak tabii bir ara...Safari kısmının daha maceralı geçeceğini düşünüyordum, öyle olmadı pek. Maceralı yerine mükemmel olmasının yanı sıra, kendimi 28 saat elimde bir dürbün ve kirlenmiş arabamla, arslanların çiftleşmesini beklerken bulamadım. Bildiğiniz turistik bir faaliyet olmasına karşın, kalmak için seçtiğiniz kamp, Masai Mara kısmını vezir de edebilir, rezil de.. Bunları anlatıcam pek tabii..

Nairobi'ye direk uçuş ile İstanbul'dan gidilebiliyor. Air Arabia, Emirates ve Türk Hava Yolları sayfalarına bin defa girdikten sonra zaman ve maliyet istikamet Türk Hava yolları dedirtti. Havaalanına gittiğimde benim gibi tek başına seyahat edecek birisini görmeyi ummuyordum zaten, bir kaç Afrikalı ve bayram tatili için tura katılmış Türkler vardı. Hatta Bedri Baykam ve başka bir aile de aynı uçaktaydı ve tanrım çok konuşuyorlardı ^^

Nairobi'ye indiğimde sabah saatin 2'siydi, 1 gece konaklama için şehir merkezinde bir otel ayarlamıştım gelmeden, ama Masai Mara safari için bir rezervasyonum yoktu, havaalanındaki bu tür turları düzenleyen bi yere girdim birden bire, buralara Turkiye'den yalnız gelen biri olmadığı apaçık belliydi, ben kazıklanmak ve zarar görmek istemediğimden hafif suratsız konuşuyordum, onlar da beni çözmeye çalışıyorlardı. Nihayetinde iyi insanlar, Tanzania kısmındaki çıkarcı lokalleri görene kadar bu sahte suratsızlık beni idare etti. 

3 gün safari 4 gece konaklama bir kamp için anlaştık, böyle bir turun maliyeti 300 dolar, bundan fazlası çadırınızda size üzüm yediren local halkla daha lüks içindeki kamplar ve daha çok turistik demek. Daha çok lüks ve paralı turistlerle işim olmadığımdan Enchoro Wild Camp tam da bana göreymiş dedirtti. Nairobi'de Otel 360'da geceliği 40 eur'ya kaldım. Şehrin merkezinde ve tek gece için fena değil, çok daha uyguna çok güzel hosteller de var, dönüşte hostelleri de deneme şansım oldu da. 9 dolara, çok daha güzel bir ortam ve rahat bir odada uyudum. 


Nairobi Kenya'nın başkenti, şimdiki değil bir 20 yıl önceki İstanbul gibi, karışık, keşmekeş, eski ve yeni arasında sıkışmış, işine gücüne giden ciddi Afrikalılar ile, güler yüzlü ve bulaşık sokak satıcıları arasında kendini idare eden bir şehir. İnsanların fizyolojik ve ortak özellikleri; İri yarı hepsi de, kadınların kafaları özellikle kocamandı. Fotograf çekilmesinden de pek hoşlanmıyorlar.

Sabah 8'de Nairaobi sokaklarında heyecanla yürüyerek, beni Masai Mara'ya götürecek olan arabanın beni bekleyeceği yeri buldum. Fransız ve Danimarkalı iki aile vardı benden başka. Yol şahane geçti.









Çocuklar her yerde çocuk..

Sonra kampa geldik..Bu arada aramıza Steve katıldı, Avustralya'dan gelmiş, o da benim gibi yalnız seyahat ediyordu, 1 yıldır seyahat ediyorum dedi, içimden hayvaaaan dedim, kamptaki Dünya haritasında gittiği yerleri gösterdi, ağladım.

 Steve (Avustralyalı)

Piere (Fransız)

Danny (Danimarkalı)


Danny'nin eşi (Adını unuttum)

Paul (Fransız)


Anette (Fansız, Paul'ün ablası, Pierre'in biricik karısı)


Morisey ( Dünya havalısı isme sahip Afrikalı Masai Mara rehberimiz)




Hayvanların  dolanmadığı bi noktada, safari arasında piknik yaptık. Morisey heryeri bildiği için tuvaletini bile yapmak istersen, sana masai vahasında yer gösteriyor. Denemedim, korkusuz Jean Darc'lar baya saldılar çayıra..


 Akşam çok yorulmuştuk, saat 7'de kampta akşam yemeği başlıyor, yemek ardından bu biradan içtik. Saat 22:00'de tüm ışıklar kapanıyor, hayvanların gelmesini engellemek için. Bildiğiniz zifiri karanlık , tek gördüğün simsiyah bir boşluk, baya ürkütücü ama bu maceraya kesinlikle değer.


kaldığım çadır, içinde banyo ve tuvalet de var. Bir de kocaman siyah bir örümcek..


Akşam yemekten sonra ateş yaktığımız yer, aşırı dandik görünse de oradaki muhabbeti hiç unutmayacağım. Dandik ortamda samimi, kahkahalı uluslararası sohbetler.



                             
                           Hepsine sarılmak istiyorum, manyak mıyım, yerler büyük ihtimalle


Arslamlar...



                                              En çok zürefaları sevdim, ya da zürafaları..





 Çita gördük, çitalar hep ağaçta uyuyorlar. Nat Geo' da bir belgesel var "laqedima", evlat edinilen bir çitayı anlatıyor, ağlarsınız, isterseniz izleyin tabii...

Masai Mara'da bütün gün safari'den sonra, Masai'de köyleri gezmek istedik ama izin vermediler. Biri yanınızda yokken kesinlikle yanınıza birini istiyorlar. Birincisi hayvanlar sizi yer diye, diğeri de  kimse birbirinden habersiz bir başka Masai yerlisi para kazansın istemiyor.. 

Akşam üzeri kampa dönünce yapıcak pek bir şey olmuyor, merak içindeki bünye etrafı keşfetmek, bu köydeki insanlar ne yapıyor diye çıldırıyor. Bi akşamüzeri yine böyle bir girişimimiz sonuçsuz kaldı Steve ile, ertesi gün parasını vererek köyü gezip gezemeyeceğimizi sordular, mecburen evet dedik. Parayla köy gezdirdiler bize, bıraksalar gezemeyeceğiniz bir yer değil ama racon böyle, karşı koymak da manasız, istedikleri para da çok değil. 10 dolar. Helali hoş olsun Masai'li kardeşlerime.





Sonuç itibariyle Afrika görülmesi gereken bir yer. Safari, Masai yerlileri ile vakit geçirmek çok klişe de gelse, değil. Vallaha değil, gidilmeli, adamlarla uzun uzun sohbet muhabbet edilmeli, savanadaki hayvanları görmeli, sevmeli, incitmemeli, değerlerini bilmeli. Benim Afrikam tabii ki bu kadar değil.. Birden Tanzania'ya geçme kararımı, Zanzibar Stone Town'da gece 8'lere kadar hostel aradığımı ve en dandiğinde sabaha kadar uyuyamayışımı, gece Fredy Mercury'nin takıldığı bardaki maceralarımı ve gece yarısı labirent sokaklarda korkudan ölmek üzere kendimi bir arabaya atışımı, okyanusun kenarında Tanzania lokallerimin sınırlarımı zorlamasını falan hepicigini de ya artık yüz yüze, ya da yazarak anlatirim. ( annemler bazen blogumu okuyabiliyor.) 2011'de yaptığım seyahati 6 sene sonra yazmam ayrı bir denyoluk fakat yazılacağı varmış. 

Jambo! 

Ne Alaka

Blogger hesabımı bulana kadar canım cıktı, bulamadım cunku ben hic cool bi insan olamadım su hayatta. Peki ama neden?

1) İnsanların 15 yıldır falan kullandığı tek bir mail adresi var, benimse 4-5 hatta 6 bile olabilir. Neden böyle bir halt yediğim hakkında hiç bir fikrim yok. 

2) Tumblr'ın Tumblr olduğu dönemler.. Blogger hep vardı hayatımda ve ben hic Tumblr'a gecen o havalı insan olamadım. Bir özenti ile hesap açmıştım, maksat dostlar alışverişte görsündü, ama üstün sadakatımla hep Blogger'a geri döndüm, komsu kızı Blogger'dan, hafta sonu MoMa'da gezen Tumblr'a geçemedim hiç bir zaman..

Şimdi de havalı olmamam için cok sudan sebepler bunlar değil mi dedim.. Yoksa cool bir insan mıydım hep :D