Pazartesi, Nisan 07, 2008

Romulus


Uzun zaman sonra bu filmi yazıyım dedirten bi film oldu romulus my father benim için.... Tabii ki beni filme çeken ilk bakışta çok sevdiğimiz eric bana ....Onu Berlin'den, Truva'dan hatta kötü film Black Hawk Down'dan, Hulk'tan hatırlayabiliriz, ve unutamayız ...Kendisi cool, samimi ve tam tanımı gerçekçi oyunculuğu ile filmlerine renk katıyor..Şu sıralar kitabı bestseller olan Boleyn Girl filminde de başrolde...Sakin, sevecen, aynı zamanda hafif sert kişiliği ile hatrı sayılı bi hayran kitlesine sahip...Sakin agresiflerden :) Film mülemmel güzellikte bir çekim kalitesine sahip, bunu geçemeyiz. Renk seçimi, filmin kötümser yapısını bozuyor, olaylar seyirciyi içten içe karartabilecekken yine de iyi bişeyler olacakmış hissini veriyor. Beklenmedik olaylardansa hayatın basit akışını sıkmadan anlatabiliyor. Film, göçmen 3 kişilik bir ailenin hikayesi..Baba karakter becerikli, sabırlı, çalışkan..çocuk yaşından fazla bilinçli, olgun ama çocuk sonuçta...çok da başarılı bir performans çizmiş, çocuğun gözlerindeki bakışları, taşıdığı ama belli etmediği yük..hakikaten başarılı..bu filmin hafızama kazınan 2 sahnesi var.. Biri Rumulus'un karısının sevgilisini tren istasyonuna götürdükten sonra, motorsikletle dönerken bi an karşısındaki ağaca bakması ve ona çarpmak istemesi..Bence bu sahne çok başarılıydı, klasik bi intihar sahnesi havası vermedi kesinlikle..İkincisi ise, anne (Franka Potente ki ben çok severim) intihar ettiğinde babasının dönmesini sabaha kadar bekleyen çocuğun evin verandasında köpekle beraber uyuduğu ve sabah babası geldiğinde uyandığı sahne.. Anne ise dengesiz, ciddi gel gitler yaşayan bi kadın..Sonunda da gittiği yerden dönemiyor zaten ve intihar ediyor ...Üzücü ..Sadede gelicek olursak basit hayatımızın içinde akan olayların iç yaşamımıza yansımasını basit ama etkili bi şekilde anlatabilen ve bu anlamda başarıyla temsil edebilecek bir filmdi..Duragan konusuna rağmen, filmden koparmayan sıkmayan bu başarılı filmi alkışlıyoruz o halde...