Perşembe, Haziran 28, 2007

Adriana...


Yani fotografını koyucam bu Adriana Lima'nın , hepsi çıplak....tamam çıplaklığa karşı değilim de bu blog sitesinin de bi sınırı var..,içlerinde en müstehcen olmayanı buydu.. bu ablamız güzel kız, kendisini victoriasecret'ın defilelerinden tanıyorum şahsen. Nerden aklıma geldiyse geldi işte.. Keza giselle'in ve heidi'nin de geldiği gibi.. Düşündüm de Matt Damon'la
tavla oynamazdım... Sevmiyorum tavlayı, kağıt oyunlarını da sevmiyorum. Ben aç kapıyı bezirgan başını ve dokuztaş seviyorum...E hadi bi de yetişkin oyunu satranç olsun bari.. Ben o zaman bu güzel insanlara başarılar diliyorum..Bu arada bu kızın göğüsleri slikonmuş, bilenler bilmeyenlere anlatsın.. Yoo kıskanmadım hiç, kız süper!

Çarşamba, Haziran 27, 2007

zzzzzz

İnsan uykusuzluğa dayanamıyor canı sıkkın olunca... Ama keyfi yerinde olunca sabah 05:00'de yatıp 08:00'de kalkmak hiç mi hiç koymuyor... Cin gibi yani...

Pazartesi, Haziran 25, 2007

bu fotograf


Bu fotoğraf, arkadaki çocuk yıkılıyo fotoğrafıdır.

Bugün Şöyle bişey oldu:

Gayet yoğun bi gündü ve telefonlar susmuyordu.. Telefonum yine çaldı ve ben açar açmaz kadıncağız;
--Bu numaradan beni aramışsınız... dedi.
Ben de:
-- Peki ben kiminle görüşüyorum... dedim.
Kadın:
---Kardeşim, siz beni niye aradınız? ..dedi
Ben:
---Hanfendi, tamam da biz kimi aramışız, yani siz kimsiniz, adınız nedir?... dedim..
Kadın:
---Ay siz nereyi aradığınızı bilmiyo musunuz da bana soruyosunuz...dedi..
Ben:
---Hönk!!!!
yine ben:
----Tamam da hanfendi, sesten isim tahmini yapamıyorum, ya telefon numaranızı ya da isminizi söylerseniz size yardımcı olabilirim....dedim.
Kadın:
---- Allah belanızı versin!!!... dedi.

Perşembe, Haziran 21, 2007

Pete ve Pete'in Maceraları


Bu muhteşem dizi, ben lisedeydim ve çocuk kanalı nickeledeon'da yayınlanırdı..Ben o zaman 15 yaşında olsam erkek kardeşim 10 yaşındaymış..O yaşlarda ortak yaptığımız yegane şeylerden biriydi ve ben açıkçası kardeşimle bu diziyi sevdiği ve esprilerine gülebildiği için gurur duyardım.. Çünkü bu dizi pek de çocuk kanalında yayınlanacak bi dizi değildi.. Pete ve Pete iki kardeştiler ve çok ama çok eğlenceliydiler. Küçük Pete'in küçük kertenkelesinin adı ''Gary'' idi mesela, Iggy Pop Nona Mecklenberg'in babası olarak konuk oyuncu olmuştu... Küçük Pete'in kolunda İspanyol hatun Petunya dövmesi vardı...En güzel bölümlerden biri, Küçük Pete'in hayatının şarkısını bulduğu (Polaris'ten Summer Baby imiş...) ve sadece 3 notasını hatırladığı bölümdü. Bu arada dizide tek hatırladığım şey Küçük Pete!! Bi de bunun abisi vardı Büyük Pete.. Diziyi meğersem bu velet götürüyomuş....

Çarşamba, Haziran 20, 2007

Özlü söz

Gercekten hayatta hicbirsey kendiliginden var olmuyor ya da ortada bir neden yokken gerceklesmiyor...

(Copy-Paste bi yerden..)

Cuma, Haziran 15, 2007

PRAHA

Bundan iki hafta önce Hatice ve ben Prag yollarına düştük. 1 yıldır Prag Prag diye sayıklayıp neden illa ki Prag diye tutturduğumuzu bilmeden.. Neden? Çünkü 3 günde gezilebilecek, tadına varılabilecek tek yer orası gibi gelmişti. Yoksa mazallah İtalya'ya felan gitseydik, ağlayarak geri dönerdim... Hani elimize sağlık yine de çok eğlendik.. Önce bankadan izin alma faslı vardı, sonra da pasaport işlemleri.. İşte bu noktada anladım Hatice'nin şanssız bi insan olduğunu... Şöyle ki, Hatice yıllardır geçersiz nüfus cüzdanı ile gezmiş.. Bunu da yüzümüze vuran Kuşadası İlçe Emniyet Müdürlüğü'ndeki filmelere layık, suratsız, despot çok fena bir kadın memurdu.. O kadar korktum ki kadından, formu doldururken ellerim titredi resmen...Neyse bi şekilde aldık pasaportları, yolladık tur şirketine... Biz perşembe akşamı gitmeyi beklerken, çarşamba gideceğimizi söylediler... Bi gün daha uzamıştı tatilimiz, biz o an buna müthiş sevinirken, gelecekteki ben ve Hatice 'nin bundan pek hoşlanmayacaklarını bilmiyorduk....Yani zaten, gidersin gidemezsin inadına binmiş bi Prag seyehatinin bir gün erken olması çok da önemli değildi galiba bizim için... Hala gittiğimize inanamayarak havaalanına geldik....Pasaport kontrolümüzü yaparken, Hatice'nin yine damga problemi çıktı, ayrıca soyadını da Uludaglı yerine ULUGAGLI yazmışlardı ve bu hakkaten de ne kadar şanssızlıktı.. Bi an korktuk, kalıyoruz diye ama bi problem çıkmadı neyse ki...Hemen kendimizi İzmir Adnan Menderes Havalanındaki Duty Free'ye attık, bi sürü şey beğendik ama, nası olsa Prag'ta da gireriz ,-ki ne kadar da yanılmışız- paramızı hemen harcamamaya karar verdik.. Uçağa bindik, şöyle tura katılan insanlara bi gözattık.. Ama herkes mi vasat olurdu yani... Çok fazla takmadık, yolculuğa başladık, saat 22:30'du..Sakin denilebilecek bi uçuştan sonra Prag havaalanına indik.. Avrupa Birliği üyesi olan ve yılda 40 milyon turist ağırlayan bi kente göre havaalanları vasattı.. Sonra da otobüslerle bizi kalacağımız otele götürdüler..Kalacağımız oteli ben Movenpick zannederken biz Olympic Four Star diye biyerde kaldık. Oldukça kötü bi oteldi... İlk gece haliyle kendimizi dinlendirmek adına yattık ve uyuduk.. Ertesi gün bizi Prag kalesine ve St. Vitus Katedrali'ne götürdüler... Herşey çok tarih ve herşey çok fazla karanlıktı... Ordan benim aşık olacağım köprü Charles Köprüsü.... Vlata nehrinin üzerinde tamamen taştan yapılmış ve her iki yanında da muhteşem heykellerin olduğu Jan Parler adında bi mimarın yaptığı köprü... Bıraksanız beni orda, bi aşağı bi yukarı yürürdüm gün boyu.... Köprünün üzerinde fotograf ve resim satan satıcılarla, sokak müzisyenleri var ve çok kalabalık.. Akşam olsa da eğlenmeye gitsek derken, bu Çek insanların ne kadar da kaba olduğunu yavaş yavaş öğrenmeye başlamıştık... Herkes suratsız ve alaycıydı.. Ayrıca sokaklar çok kötü kokuyordu... Restorantların olduğu heryer o kadar iğrenç kokuyodu ki, dayanılmazdı yani...Biz aramızda çok eğleniyoduk o ayrı, tur otobüsünün en şımarık iki yolcusuyduk. Akşam Çek gecesine götürdüler bizi.. Orda da çok eğlendik, kendimizi sahnelere attık, herkes bize alkış tuttu, Hatice bütün turist ve yaşlı kadınlarla dansetmek zorunda kaldı mesela... Akşam dışarı çıktık.. İlk gittiğimiz yer, Miş Maş diye bi yerdi.. Sanırım girerken kişi başı 200 kron verdik ve gayet gereksiz bi yerdi.. Prag'ta işsizlik oranı sıfıra yakınmış.. Bunu gördük çünkü, zaten her gece klubünde dans eden bi kız ya da bi erkek var.. Ordan çıktık başka bi yere, ordan başka bi yere derken, eğlenemediğimizi farkettik. Hele Karlovy Lazne adlı 5 katlı ve 5 katında da ayrı müzik olan yer tam bi faciaydı.... Bi de girmek için sokakta sıraya falan girdik.. Zorlama bi kaç danstan sonra, bazı turistlerin tepemize çıkma ve ayyaş dana gibi bi kızın bizi sigarasıyla yakma girişimlerinden sonra ordan kaçtık.. Evet resmen kaçtık.. Hani öyle Çek güzeli felan da görmedik yani.. Bi tek en son akşam gittiğimiz yerde dans eden kız fena diildi ve tabii ki Gold Finger... Size Gold Finger'dan bahsetmek isterdim ama ne kadar az kişi bilirse o kadar iyi diye düşünüyorum!!! Hani bu kadar mı güzel ve çıplak kız birarada olur ve bu kadar mı erkekler kendilerinden geçer.. Anlaşılacağı üzere Prag'ın ünlü striptiz kulüplerinden biri Gold Finger.. Fazla anlatmaya gerek yok, herşey ışık düzeni yüzünden di mi Hatice? o yüzden o kadar güzel görünüyodu kızlar.. Neyse ki biz coca colamızı içip, kazasız belasız kalktık.. Hatta Çek Cumhuriyetinin en kibar insanları ordaydı diyebilirim.. Ne kadar kaba, ne kadar iğrenç insanları vardı bu ülkenin.. Mc Donald's maceramızı anlatmak bile istemiyorum. Koca Prag'ta Burger Kıng bulamadık, hatta yerini soracak insan bile bulamadık.. Çünkü insanlar bişey sormak istediğinizi söylediğinizde hayır diye yanıt veriyolar. Ben Türk Milletinin gözünü seveyim, bizim gibi millet yok onu anladım... Herkes mi salak olur ve herkes terbiyesiz.. Bunlar aile terbiyesi almamış, acaip düz insanlar işte.. Okuma yazma oranı %99 'muş ama insanlık namına bişeyden haberleri yok bunların... Tatil boyunca, Mc Donald's menajerinden, ben onun elemanını ona şikayet ederken benim de ingilizce konuşamadığım hakaretine, yaşlı ve çirkin bi Çek teyzenin süper markette aldığımız ekmeği , geri yerine bıraktım diye Çekçe hakaretlerine, yolda bişey sorduğumuz insanlardan denyo cevaplar almalara maruz kaldık..Ve evet her insanın bi dayanma sınırı var, bir banka oturup gözümüzden bi damla yaş da akmadı diil... En son gün Staramesta Nameski meydanında, etraf turist kaynarken düşmemizle Prag seyehati eğlencemizin dibine vurduk tabiri caizse.... Dirseğimde bir de yara izi bırakarak.. Bi daha gider miyim? Tabii ki hayır. Ama iyi ki de gitmişim..Bu arada Duty Free'den Türkiye'den dönerken alışveriş yapmadığımıza çok pişman olduk demiştim ya, çünkü gerizekalı Prag havaalanında Duty Free kapalıydı.. 2000 kronun üzerinde alışveriş yaptığımız için Tax Free hakkımız olduğunu söylediler ama Tax Free ofisi de kapalıydı ve tahmin edin, yine yardımcı olan yoktu.. Ha artık içki içmeden duramıyoruz o da ayrı, Becherevko ve Absinth en ünlü içkileri.. İkisi de güzel ve yakıcı :) Sinir olduğunuz insanlara ise Prag seyahatinde tavsiye edebileceğiniz şeyler de bizden;
- Prag'a giderken sakın Türkiye'deki Duty Free ye girme, çünkü Prag havaalanındaki 24 saat açık..
-Mutlaka domuz sosislerinden ye, mükemmel.
-Olympic Four Star'dan başka otele gitme, süper bi otel.
-Taksiye binme, metroyla her yer çok yakın.
-Trafikte kırmızı da falan geçebilirsin, kimse kornaya basmıyo..
-Çok kolay arkadaş edinirsin, insanları çok cana yakın.
-Kronlarını dönerken Eur yapmana gerek yok, havalanında 24 saat açık döviz bürosu var.
-Mutlaka Karlovy Lazne'ye git ve ne pahasına olursa olsun orda dans et...
Not: (Yazıda geçen yabancı mahiyetteki isimler, tamamen rehberimiz Arda'nın anlattığı şekilde aklımda kaldığıdan gerçeği yansıtmayabilir.. burda da güzel Prag fotografları...)

Perşembe, Haziran 14, 2007

Üniversiteden bi fotograf


Yukarıda görünen 4'lü 1996 yılında Çalışma Ekonomisti olmak yolunda düzgün adımlarla ilerleyen sevimli arkadaşlardır... Bunlardan bana göre en sağdaki Ali Efe Özkan'ın bugün doğumgünüdür. Kendisinin doğumgünü kutlu olsun.. O olmasaydı, kütüphanede kitapların içine beraberce dalamaz, evde patates kızartması yapamaz, sabaha süren masa tenisi maçları yapamaz ve aynı anda vizesinden 90 aldığımız dersin finalinde çalışmadığımız için boş kağıt veremezdik.... İstanbul'u, komik yalnızlığımızı beraberce Teachers'da ve Arka Odada kudurarak geçirdiğimiz günleri hiç ama hiiiiiç unutmiyciiiim.. Efe sen ne kadar suratsız ve karizmatik bi müfettiş olsan da ( ben de ne kadar suratsız ve karizmatik ŞMİY ) senin en manyak hallerini ben biliyorum, ve seni çok seviyorum. Doğum günün kutlu olsun!!!!

Çarşamba, Haziran 06, 2007

how i met....


Uzun zamandır bi How i Met ..yazısı yazmak istiyodum kendi kendime... Kendi kendime:) komik geldi, neyse.. How i Met'i bize kazandıran cnbc-e kanalına öncelikle saygı ve sevgilerimi burdan göndermek isterim ki, keza Seinfeld'dir asıl beni sana bağlayan ey cnbc-e, böylede vefalıyım işte.. Evet konumuza dönersek, How i met'in konusu kısaca, ki orjinal adı How i met your mother? dır, 2030 yılında Ted'in (Josh Radnor ) 2 çocuğuna 25 yıl önce anneleriyle nasıl tanıştığını anlatmasıdır. Friends olma yolunda ilerleyen dizi, Friends'den daha eğlenceli ve casual:) (İzleyenler bu tabiri bilir) olup, Friends'in de o duygusallığı ve kendinizi neden benim de böyle bi arkadaş grubum yok bunalımına sokabilme gücü yadsınamaz.. How i Met'e dönersek. Bunlar 4 iyi arkadaştırlar. Baş kahraman Ted diğerleri Lily,Barney ve Marshall... Ted mimar, Marshall hukuk fakültesi öğrencisi, Lily'de (Buffy'den tanıyoruz onu) Marshall'ın biricik anaokul öğretmeni kız arkadaşı.. Barney tam anlamıyla bizim tabirimizle İstanbul pi.i denilebilcek, ölesiye ilginç bir kişiliktir. Sürekli Ted'in en iyi arkadaşı olma ve takım elbise takıntısı var.. Dizide herşey Marshall ve Lily'nin nişanlanmaya karar vermesi ile başlıyor ve Ted kendisinin de artık evlenebileceği bir kız bulma hevesine düşüyor. Derken, Ted sürekli takıldıkları barda güzeller güzeli, Tv haber sunucusu Robin Şabavskiy'i görür ve işte aradığım kız tadı başka, kokusu başka der..''haavve you met Ted?'' klasik tanışma hikayeleridir. Bir gece çıktıktan sonra aynı gece Ted'in Robin'e ''seni seviyorum'' demesiyle Robin Ted'den kaçmaya, Ted Robin', kovalamaya başlar.. Böylelikle keyifli flash back'lerle dizi devam eder.. Şu sıralar en sevdiğim, akşam eve geldiğimde keyfimi yerine getiren ve en az Seinfeld biterken üzüldüğüm kadar üzüldüğüm bir dizi.. How i met, kaliteli komedidir,Ted'in diziyi romantizm doruklarına taşımasıdır...Hani neredeyse iş çıkışı ,hadi Ted,Robin, Lily, Barney ve Marshall'ların yanına gideyim felan diyesinizin gelmesidir.That's it!!