Pazartesi, Haziran 05, 2017

Afrika'da tek başına (5 sene önce kaydedilen taslak üzerine son paragraf eklenerek yayınlandı, şaka gibi)

Kızım tee Kenya'da ne işin var, neden Bodrum ya da Çeşme için izin istenmiyor bizden? 

Bu; Anne ben Afrika'ya gidicem dediğimde annemden duyduğum ilk şeydi, saolsun aşırı yadırgayarak fakat pek mızmızlanmadan iyi yolculuklar diyerek uğurladı beni. Kenya mı Katmandu mu derken , Katmandu'da yalnız olmak Kenya'da olmaktan biraz daha ürkünç geldiği için Kenya'nın kazanmasıyla aldım biletimi. Yolculuğa çıkarken, nereye gitmek istediklerilerimi sıraladığımda, öncelikler tabi ki o zaman ki ruh durumuna göre değişiyordu, Katmandu'ya gidip ruhani yürüyüşler yapmak da istiyordum fakat kurayı kazanan Kenya oldu. O ruhani yürüyüş de yapılacak tabii bir ara...Safari kısmının daha maceralı geçeceğini düşünüyordum, öyle olmadı pek. Maceralı yerine mükemmel olmasının yanı sıra, kendimi 28 saat elimde bir dürbün ve kirlenmiş arabamla, arslanların çiftleşmesini beklerken bulamadım. Bildiğiniz turistik bir faaliyet olmasına karşın, kalmak için seçtiğiniz kamp, Masai Mara kısmını vezir de edebilir, rezil de.. Bunları anlatıcam pek tabii..

Nairobi'ye direk uçuş ile İstanbul'dan gidilebiliyor. Air Arabia, Emirates ve Türk Hava Yolları sayfalarına bin defa girdikten sonra zaman ve maliyet istikamet Türk Hava yolları dedirtti. Havaalanına gittiğimde benim gibi tek başına seyahat edecek birisini görmeyi ummuyordum zaten, bir kaç Afrikalı ve bayram tatili için tura katılmış Türkler vardı. Hatta Bedri Baykam ve başka bir aile de aynı uçaktaydı ve tanrım çok konuşuyorlardı ^^

Nairobi'ye indiğimde sabah saatin 2'siydi, 1 gece konaklama için şehir merkezinde bir otel ayarlamıştım gelmeden, ama Masai Mara safari için bir rezervasyonum yoktu, havaalanındaki bu tür turları düzenleyen bi yere girdim birden bire, buralara Turkiye'den yalnız gelen biri olmadığı apaçık belliydi, ben kazıklanmak ve zarar görmek istemediğimden hafif suratsız konuşuyordum, onlar da beni çözmeye çalışıyorlardı. Nihayetinde iyi insanlar, Tanzania kısmındaki çıkarcı lokalleri görene kadar bu sahte suratsızlık beni idare etti. 

3 gün safari 4 gece konaklama bir kamp için anlaştık, böyle bir turun maliyeti 300 dolar, bundan fazlası çadırınızda size üzüm yediren local halkla daha lüks içindeki kamplar ve daha çok turistik demek. Daha çok lüks ve paralı turistlerle işim olmadığımdan Enchoro Wild Camp tam da bana göreymiş dedirtti. Nairobi'de Otel 360'da geceliği 40 eur'ya kaldım. Şehrin merkezinde ve tek gece için fena değil, çok daha uyguna çok güzel hosteller de var, dönüşte hostelleri de deneme şansım oldu da. 9 dolara, çok daha güzel bir ortam ve rahat bir odada uyudum. 


Nairobi Kenya'nın başkenti, şimdiki değil bir 20 yıl önceki İstanbul gibi, karışık, keşmekeş, eski ve yeni arasında sıkışmış, işine gücüne giden ciddi Afrikalılar ile, güler yüzlü ve bulaşık sokak satıcıları arasında kendini idare eden bir şehir. İnsanların fizyolojik ve ortak özellikleri; İri yarı hepsi de, kadınların kafaları özellikle kocamandı. Fotograf çekilmesinden de pek hoşlanmıyorlar.

Sabah 8'de Nairaobi sokaklarında heyecanla yürüyerek, beni Masai Mara'ya götürecek olan arabanın beni bekleyeceği yeri buldum. Fransız ve Danimarkalı iki aile vardı benden başka. Yol şahane geçti.









Çocuklar her yerde çocuk..

Sonra kampa geldik..Bu arada aramıza Steve katıldı, Avustralya'dan gelmiş, o da benim gibi yalnız seyahat ediyordu, 1 yıldır seyahat ediyorum dedi, içimden hayvaaaan dedim, kamptaki Dünya haritasında gittiği yerleri gösterdi, ağladım.

 Steve (Avustralyalı)

Piere (Fransız)

Danny (Danimarkalı)


Danny'nin eşi (Adını unuttum)

Paul (Fransız)


Anette (Fansız, Paul'ün ablası, Pierre'in biricik karısı)


Morisey ( Dünya havalısı isme sahip Afrikalı Masai Mara rehberimiz)




Hayvanların  dolanmadığı bi noktada, safari arasında piknik yaptık. Morisey heryeri bildiği için tuvaletini bile yapmak istersen, sana masai vahasında yer gösteriyor. Denemedim, korkusuz Jean Darc'lar baya saldılar çayıra..


 Akşam çok yorulmuştuk, saat 7'de kampta akşam yemeği başlıyor, yemek ardından bu biradan içtik. Saat 22:00'de tüm ışıklar kapanıyor, hayvanların gelmesini engellemek için. Bildiğiniz zifiri karanlık , tek gördüğün simsiyah bir boşluk, baya ürkütücü ama bu maceraya kesinlikle değer.


kaldığım çadır, içinde banyo ve tuvalet de var. Bir de kocaman siyah bir örümcek..


Akşam yemekten sonra ateş yaktığımız yer, aşırı dandik görünse de oradaki muhabbeti hiç unutmayacağım. Dandik ortamda samimi, kahkahalı uluslararası sohbetler.



                             
                           Hepsine sarılmak istiyorum, manyak mıyım, yerler büyük ihtimalle


Arslamlar...



                                              En çok zürefaları sevdim, ya da zürafaları..





 Çita gördük, çitalar hep ağaçta uyuyorlar. Nat Geo' da bir belgesel var "laqedima", evlat edinilen bir çitayı anlatıyor, ağlarsınız, isterseniz izleyin tabii...

Masai Mara'da bütün gün safari'den sonra, Masai'de köyleri gezmek istedik ama izin vermediler. Biri yanınızda yokken kesinlikle yanınıza birini istiyorlar. Birincisi hayvanlar sizi yer diye, diğeri de  kimse birbirinden habersiz bir başka Masai yerlisi para kazansın istemiyor.. 

Akşam üzeri kampa dönünce yapıcak pek bir şey olmuyor, merak içindeki bünye etrafı keşfetmek, bu köydeki insanlar ne yapıyor diye çıldırıyor. Bi akşamüzeri yine böyle bir girişimimiz sonuçsuz kaldı Steve ile, ertesi gün parasını vererek köyü gezip gezemeyeceğimizi sordular, mecburen evet dedik. Parayla köy gezdirdiler bize, bıraksalar gezemeyeceğiniz bir yer değil ama racon böyle, karşı koymak da manasız, istedikleri para da çok değil. 10 dolar. Helali hoş olsun Masai'li kardeşlerime.





Sonuç itibariyle Afrika görülmesi gereken bir yer. Safari, Masai yerlileri ile vakit geçirmek çok klişe de gelse, değil. Vallaha değil, gidilmeli, adamlarla uzun uzun sohbet muhabbet edilmeli, savanadaki hayvanları görmeli, sevmeli, incitmemeli, değerlerini bilmeli. Benim Afrikam tabii ki bu kadar değil.. Birden Tanzania'ya geçme kararımı, Zanzibar Stone Town'da gece 8'lere kadar hostel aradığımı ve en dandiğinde sabaha kadar uyuyamayışımı, gece Fredy Mercury'nin takıldığı bardaki maceralarımı ve gece yarısı labirent sokaklarda korkudan ölmek üzere kendimi bir arabaya atışımı, okyanusun kenarında Tanzania lokallerimin sınırlarımı zorlamasını falan hepicigini de ya artık yüz yüze, ya da yazarak anlatirim. ( annemler bazen blogumu okuyabiliyor.) 2011'de yaptığım seyahati 6 sene sonra yazmam ayrı bir denyoluk fakat yazılacağı varmış. 

Jambo! 

Ne Alaka

Blogger hesabımı bulana kadar canım cıktı, bulamadım cunku ben hic cool bi insan olamadım su hayatta. Peki ama neden?

1) İnsanların 15 yıldır falan kullandığı tek bir mail adresi var, benimse 4-5 hatta 6 bile olabilir. Neden böyle bir halt yediğim hakkında hiç bir fikrim yok. 

2) Tumblr'ın Tumblr olduğu dönemler.. Blogger hep vardı hayatımda ve ben hic Tumblr'a gecen o havalı insan olamadım. Bir özenti ile hesap açmıştım, maksat dostlar alışverişte görsündü, ama üstün sadakatımla hep Blogger'a geri döndüm, komsu kızı Blogger'dan, hafta sonu MoMa'da gezen Tumblr'a geçemedim hiç bir zaman..

Şimdi de havalı olmamam için cok sudan sebepler bunlar değil mi dedim.. Yoksa cool bir insan mıydım hep :D