Cuma, Aralık 31, 2010

2011'de idealizm nasıl olacak peki?


Uzaylılar dünyayı istila edince korkup kaçmayacak aksine bir barış elçisi olacak bir aday araniyor.

İdealize olmuş, rasyonel ve mutlak gerçeklere dayalı, N.Ş.A(normal şartlar altında) -18 C (santigratderece) ye dayanıklı bir yıl dileğiyle o zaman..



Çarşamba, Aralık 22, 2010

akılda,orda, burda
















tinglish..


Ağır abi bir kurbağa ile tanışmış olmanın  huzuru ve caddede karşıdan karşıya geçmeye çalışan ve ölmeye çok yakın olduğunu sanki bilir gibi arabaların geçmesini bekleyen o yengeç...Hayvanlar bazen çok savunmasız geliyor , bi de sessizler ya , o çok acı oluyor gibi..biz duyamıyoruz en azından, değişik psikolojideler, algıları v.s, hele böcekler kimsesiz ve de peçetesiz.. Bu tiradı '' Bali,Veli Kırkdokuz Elli'' yazısında daha önce geçmiştim. Bu Tingilish konuşma tarzına değdirmem de, tam da bu cümlenin arkasında sıragelmişti. Yeni bir vizyon gelmiş geçmiş değil, merak eden dönüp o yazıyı okusun, mutlu olsun derim sevgili Cakivu, siz Yunanlılar'ı dillerine kadar asimile etmeyi düşünürken biz burda bunlara kafa yorduk, hey gidi...
Evet  ne diyorduk, bu yazımdan sonra nadide blogumdaki bu nadide yazıyı okuması sonsuz imkansız olan Ceo’lar beni topa tutabilirler ya da;  aha  bu kız çok yaratıcı diyip süper bir iş teklifi de alabilirim. Ya da gayet ve muhtemelen bunlar hiç olmayacak da olabilir ,neys.. Aşağıya alalım o zaman sizi, yalnız basamakta durmayın otomatik kapı çarpar.

Olay toplantı odasında geçer...Etrafında takım elbiseli, saçları ölesiye jöleli, gömlekleri kol düğmeli, kocaman saatleri ve black berry lerili adamlar ile  saçları  krepe, meç, röfle ne varsa en çakma sarışınından, 2o punto topuklu ayakkabıları ve kırmızı ojeleriyle kadınların olduğu bir odada (hemcinslerime torpil geçtim..) konuların üzerinden geçilirken, kalın dudaklı hatun, kilosundan fazla giydiği darcacık , sıkıcacık gömleğiyle beraber konuşur;’’ ama bunları bullet bullet sıralayalım lütfeaannn.. ‘’ Off, sen bi bitsene be kadın!!!

Günün sonunda kelimesinin kullanıldığı yerden kaç.. Bu 2 kelimeyi ancak müdürler söyleyebilir, sen söylüyorsan herkes sana hass.tir der gibi bakar, üzülürsün. Deme hiç, çok kopi peyst zaten..ne o öyle ‘’günün sonunda geldiğimiz nokta yine aynı ama mervaciiiim’’.. aa öyle mi, peki..

As you wish...Bu kalıbı da müdürlerine yalakalık etmek isteyen pipi tipler kullanır valla ben ancak bunu kek kalıbı olarak kullanırım.. as you wish diyenin pipisini keserim, dağılın..

Random seçelim...buna pek uyuz olmuyorum, kabul edilebilir şekilde kullanıldığında sevimli olabiliyor, yarı ingilizce türkçe,,peki seçelim hocamm. Hababam’ı özledim..
You say it, we do it... olacak iş değil..''yani burda ortaya çıkacak work çok iyi'' derken ajans sahibi genç insan , bu kalıbı kullanarak ukelalığının doruk noktasında bir narsist ve de über gerzek olduğunu benden gizleyemez, hiç şansın yok bakışını da yer öyle gider..neymiş efendim aehuahaheuuu you say it, we do it! hay bin kunduz!

Oppurtinityleri story halinde sunalım... Bunu açıklayabilecek kapasitem olmadığına karar verdim ve kendime hediyeler verdim..cumbalı bir balkonda kendimi Türk musikisine verdikten sonra, Fight Club izleyerek gri dumanların eşlik ettiği bir köprüde gece gezintisine çıkmak istiyorum, evet kırmızı pelerinimle, evet elimde güller de olacak, evet arkamdan fötür şapkalı gölge adam yürüyecek ve ben nefesimi hoh hoh yapa yapa kaçmış olacağım bu tinglish (bunu da ben uydurdum, anlamı turkçe ingilizcesi ) dünyasından..zira çok pis dolmuşum, hayırlara vesile..

Perşembe, Aralık 09, 2010

Çok acaip canım sıkıldı



''no woman no cry'' şarkısının sözlerini ağlamayana kadın yok diye çeviren bir Dunyalı ile aynı havayı solumanın mutluluğu ve gururu içerisindeyim. Bu üstün algı mekanizmasına sahip iflağ olmadan zehir zemberek çalışan beyin, kime ait dersiniz sevgili okuyucu.. Hemen ufak, cici bir anket yapalım ,kazanana da 2011'de seni neler bekliyor, sevgilini yatakta baştan çıkarmanın yolları ya da çok hava atmak istersen Olasılıksız adlı kitaplardan birini armağan ediyor olacağız.(Kurumsal ağız) Evet , gelsin seçenekler..

a) Fatih Terim
b) Nihat Doğan
c) Banu Alkan
d) Acun Firarda
e) Hepsi
 
Valla bilmesem hepsi şıkkını işaretlerim diycem neredeyse. İşte durum bu kadar vahim ve bu seçenekler fersah fersah da uzayabilir. Buraya kim iyi gider bi de biliyo musun, Kamer Genç falan..İşte böyle gider de gider. Gelelim sözün gerçek sahibine.. Kendisi ile,  kendi halinde atari bir blög olan blogumuzda, ''Delikanlılık nedir, ne değildir, nerde yenir?'' başlıklı yazımızlan bir ilgi alaka içerisine girmiştik. Cevap Nihat Doğan beyler, Nihat Doğan. Valla işte bu da benim çok fena Zoruma Gitti be Nihat Doğan..



İsyanım var arkadaş diye konuyu bağlayasım ve hiç de çözmeyesim var. Yanaklarını aşağıya sarkıtabilme özelliğini çok erken kazanmış, ellerini önünde bağlayarak hıh!! demiş bir çocuk kadar inadım ve o çocuk sopa yiyene kadar o inadını bozmaz. İsyanımm vaaarr yaşamayaaa şeklinde böğrünesim ve NY'da 5 Minare olasın e mi diyesim var yaşananlara. Galata'yı kültür başkentimizin reklam filmlerinde fır fır döndürüp (nispet yapar gibi) sonra yakıyoruz, hamamda kadının birinin üzerine bir erkek düşüyor, Ajda Pekkan artık flört etmek diil, ciddi bir ilişki istiyorum diyor,(artık derken) .. Böyle bık bık şikayet edenlere diyolar ya e izleme kardeşim, okuma o zaman diye. Ben çözümü kökten buldum, kökünden kestim attım. Bu ülkeyi terk edicem, niye doğru bir soru kelimesi olmayacak..Yurdum insan manzaraları ve bu içli köfte devlet politikaları yüzünden tabii ki de..

Özetlerden sonra Haberlerimizin kaynağına inme taraftarıyım ve bunu uygun görüyorum. (kurumsal ağız 2)
Hamamdan düşen amca hikayesi.. Aynen ülkemiz gazetelerinden birinde çıkan haberi ,orjinal fotografıyla oynamadan veriyorum...




Kayseri’de kadınlar hamamında yıkanan 42 yaşındaki Fatma Erdem ile kızı 16 yaşındaki  Merve’nin yanına, hamamın baca temizliğini yaparken dengesini kaybeden Musa Aslan düştü. 
(Şimdi koyduğun fotograf 42 yaşındaki Fatma Teyze'nin olmayacağına göre; 16 yaşındaki Merve'nin olsa gerek diye düşünmeden edemiyor insan. O Fatma Teyze napar seni biliyo musun, çiğ çiğ yer. E madem ikisi de değil, bu ne lahana turşusu bu ne perhiz be kardeşim..)

Olay, Melikgazi İlçesi Hunat Mahallesi’nde bulunan Hunat Hamamı’nda meydana geldi. Anne Fatma Erdem kızı Merve’yi de alarak hamama gitti.( Gerçekçi Bakış açısı ) Bu sırada baca temizleyicisi Musa Aslan, yanına aldığı Mustafa Mazıcı ile hamamın bacalarını temizlemek için çatıya çıktı. ( Tek başına hamamda kaynatmak olmaz tabi, bir bady sistemi olmalı )Kurduğu merdivenle bacayı temizlemeye başlayan Musa Aslan, dengesini kaybedince 7 metre yüksekten kadınların bulunduğu bölüme düştü. Işıklandırma camlarını kırarak düşen Aslan ağır yaralanırken, Fatma Erdem ile kızı Merve de cam kırıklarından yaralandı.( Şimdi olayın aydınlatma spotunun gerisinde kalan bölümünde, baca temizleyicisi Musa'nın üzerindeki kıyafetlerle baca temizliyor olmamaması gerektiği iddiası, ki ben de inanmadım. Direk dikizliyodur, ki eğer öyleyse, 7 metre yükseklikten düşmesinin aklını başına getirmiş olmasını canı gönülden diliyorum..)




Gelelim vidivodo'dan eriştiğimiz İstanbul Kültür Başkenti reklam filmine. Biz bu işi başaramıyoruz, bi yan Kültür Başkenti olurken, bi yan kıza çoluğa çocuğa tecavüz edip, göbeğini kaşıyan haşere canavarların yaşadığı nadide bir kent. Reklamda ilk başta görünen gavur kızın, camide bakakaldığı rolünü ,Vakko'nun reklam filminde bir peri kızını canlandırasıya oynadığına yemin edebilirim. Sokaklarımızdaki eğlence görüntüleri keza, sokakta dövülmedi hiç insanlar sergi açılışında falan, içleri rahat böyle bir sahne düşünülmüş.. Posterdeki 101 yıl ifadesi için ise, pes doğrusu demek en  doğrusu diyorum..

http://www.vidivodo.com/344942/avrupa-kultur-baskenti-istanbul
Ajda peki sen peki ya sen, bunu söylemek için niye bu kadar bekledin, yazık değil mi gençlere..Lütfen sanatçılık misyonunuzda, toplumun örnek aldığı insanlar olduğunuzdan daha dikkatli söylemlerle, yerinde ve zamanında dile getirilmesi gereken şeylerin saçmalanmamasını rica edicem. bi zahmet..
  
İşte bütün bunlar benim çok acaip canımı sıktı...

Bir anda uykumu açan şeyse şu oldu ki çok acaip, uykudan önce bakılmaması tavsiye olunur, bi de +13 tabii






Perşembe, Kasım 11, 2010

Beyin yakan kalori

beyin rölantideyken 12 watt gücünde enerji kullanıyor ve 240 kcal. yakıyormuş. Vücut ağırlığımızın sadece %3'ünü oluşturuyor.Biz hiçbişey yapmazken böyle mal mal otururken bile vücut enerjisinin %17'sini tüketiyormuş. boşa tüketmeyin arkadaş enerjiyi sonuç olarak..bu böyle ama şöyle değil; Zayıflıyorsan beynini fazla kullanıyorsun hımmm değil, ya da şişmansan hay hiç bu beynini kullanmıyor da diil. parola şafak hiç diil...parolayı yanlış söyleyip vurulmayalım diye..böyle bu. Peki ya kalorilerimizle beyni yakabilseydik, zeka çok geliyo arkadaş focuslanıp yakıcam ben beynimin birazını demek ne kadar yakında? bilim dünyasında bunları görebileceğimiz günler gelecek mi, yoksa ; şifrenizi unuttuysanız en sevdiğiniz örtmeninizin adı nedir sorularıyla beynimizi yakmaya devam mı edelim..soru(n)lar bunlar, bu da böyle..

Pazartesi, Ekim 25, 2010

The Social Network


Artık milyonlarca insanın düzenli olarak ciddi zaman geçirdiği ve şuanki değeri 500 milyon $ olan Facebook`un yaratılış sürecinin anlatıldığı, filmlerini merakla beklediğimiz yönetmen  David Fincher`ın son filmi ``The Social Network`` gösterime girdi. IMDB puanı şimdiden 8,4.. Aslında filmde facebook`dan çok Mark Zuckerberg`in yaşadığı olayların, dahiyane zekasına neler yaptırdığı anlatılıyor. Film neredeyse gerilim türüne girecek seviyede sizi perdede tutuyor ve heyecanla neler olacağını beklerken kendinizi buluyorsunuz.


Harvard Üniversite`sinde kendi halinde bir öğrenci olan Mark`ın, zekasıyla ve paranoyalarıyla başedemeyen kız arkadaşının Mark`dan ayrılmasıyla facebook`un ilk tohumları atılmaya başlanıyor. Herşey bir kız meselesi yüzündenmiş vay be dedirten cinsten..Konunun bu tarafı başka bir tartışma konusu, çünkü filmin ilerleyen sahnelerinde Justin Timberlake`in başarıyla canlandırdığı Napster`in kurucusu Sean Parker da Napster`ı, kız arkadaşı Lakros takımının kaptanıyla kaçtı diye açtığını öğreniyoruz. Bu ikilinin yolları kesiştiğinde ise, Mark`ın en yakın ve tek arkadaşı, facebook`un kurulum aşamasında maddi destek veren Eduvardo`yu canlandıran, yeni Spider Man Andrew Garfield ile arası tamamen açılıyor. Mark`ı, okuldaki kızların fotograflarını birbiriyle karşılaştırdığı ``facematch`` i açıp, loglama sayısı yüzünden üniversitenin internet ağını çöktürmesi ile keşfeden ikizler ise (ikizleri Armie Hammer canlandırıyor)  facebook`a benzer bir fikirden bahsediyorlar ve kodların yazılımı için Mark`dan yardım istiyorlar. Mark, kendi egosunun ve hırslarının esiri olmuş bencil bir dahi olduğundan ikizlerin yüzlerine bakmayıp facebook`u kuruyor. Ve sonrasında, en yakın arkadaşı dahil, uzun süre ikizlerin Harvard`lı olmanın centilmenliğiyle savaşıp, facebook değer kazandıkça delirip kibarlığı bir kenara bırakarak milyon dolarlık dava açmalarıyla olaylar çığrından çıkıyor. Gerçek Mark Zuckerberg`in filme karşı gerçekleri yansıtmadığı yönündeki eleştirilerini duyuyoruz, öte yandan;  evet ben de filmdeki Mark gibi giyiniyordum diyerek kış vakti şort ve terlikle gezdiğini de doğrulamış.

 

David Fincher`ın baştan beri filmleri hep birşeyleri anlatma çabasındaydı. Bence bu filmin anlatmak istediği şey ise son sahnede gizliydi, ``refresh sahnesi`` diyip bu konuda daha fazla spoiler vermeden cümleyi noktalıyorum.  Seven, Fight Club, Panic Room , Zodiac kadar The Social Network de gayet iyi bir film. Başrol oyuncusu ve Mark Zuckerberg`i canlandıran Jesse Esinberg çok başarılı, keza Eduvardo rolunde Andrew Garfield, keza Justin Timberlake.. Biyografik hikayeleri seven ve bir David Fincher filmini ben hayatta kaçırmam diyenler için biçilmiş kaftan. İzlenmesi ciddi ciddi tavsiye olunur ..

Cuma, Ekim 22, 2010

uslub-u beyan, ayniyle insan


 Hayat çok sıkıcı, eve gidip saçları tülermiş barbi bebeğime eski kazaklardan elbise yapmak çok daha eğlenceliydi halbuki. Kırtasiyeden çıkartma alıp, onları özenle defterime düz değil de paralel yapıştırmak keza..Hayatın anlamı sanki o paralel yapıştırmada gizliydi, böyle defter düz dururken o etiket yan duracak illa..kafama kaplan kafası takıp, sokaklarda vahşice dansedesim geliyor böyle çocukluğuma dönüp isteyip de dönemeyince. Halbuki çocukken herşey sen 3 kere söylediğinde olucakmış gibiydi..

Eski kazaklardan barbilere şahane elbise oluyor, özellikle kol kısmından. Yeni barbi'lerini almış, 6 yaşındaki akranlarıma tavsiyeler chapter IV; boğazlı ve kolsuz model, e barbi'de vücüt taş olduğundan çok şahane oturuyordu. deneyin sevgili çucukler pişman olmazsınız..


O günleri özledim de yazdım bunları, şimdi hafif sonbahar, ve hafif hava kararmışken, içime kaçan çocukluğum hortladı yine. İki çözüm buluyorum kendime bu hortlamaların önüne geçmek için, bulmasına buluyorum da konu fersah fersah uzuyor içimde çok üzülüyorum.,şimdi biiiir;  ya bi çocuk yapmam gerek ki bunun için önce; öyle beni güldürürken de dona işetecek kıvamda komik, kafadaki jölenin bokunu çıkarmayan,  popüler kültürün kölesi olmayan, serdar doğulu kenan ortaçlı dinlemeyen, güvenilir(gözün arkada kalmayacak) dansederken elleri kolları sallamayan, cool olacak ve de kalacak bir adam bulmak gerekiyor. En az +150 IQ seviyesi de önşartlar arasında. Zor bittabi..
 Ya da şu büyümeyi kabul etmeyen vücudumun içinde bu çocuğu bir süre daha muhafaza ve müdafaa etmek, onu taçlandırarak beslemek ve isteklerine boyun eğmek de bir çözüm, hem daha eğlenceli, hem zararsız ..

Alt tarafı iş çıkışı önüme gelen topa 5 punto topuklarla furuyum mu furmuyum mu düşünürken , ya kafaya mahallenin çocuklarından taş yerim, ya da bi cam kırarım olur biter. +150 IQ ve diğer ulvi meseleler ise bundan çooook daha zor, zar zor,zor.
 
çocuklar iyidir, arkadaşlar da...(he-man mesajı vermeden yapamiycem)


çocukken harika yıllar'daki Kevin'a aşıktım ben, hala eski hayatlarımdan birinde ya da moleküler bölünme sırasında falan bi tanıştığımızı sanıyorum..kozmik aşk..


Pazartesi, Ekim 18, 2010

mahsun'un manalı gozleri


sene '95 ortalık toz tuman,  şarkı sözlerinin manalı olduğu yıllar..

Usandım yalnızlıktan
Tanrım el açıyorum
Beni candan sevecek
Bir güzel arıyorum (vazgeeeeç)

Hangi göz
Mavi göz yeşil göz
Ne ela gözler
Benim için en güzeli
Manalı gözler (siyah ya da kahverengi gözlere büyük haksızlık edilmiş)

Hangisi
Sarışın esmeri
Ne de kumralı
Benim için en güzeli ( hani kızıllar, albinolar ??)
insan olanı ( hayvanlardan eş seçeceğimiz günler çok yakın, demişti dersiniz zira herşeyi öğreniyorlar..)

Aradım yorulmadım
Kimseye tutulmadım
Bu kalbimi yakacak
Bir güzel bulamadım  ( geçmiş olsuuun )

Sıradaki sen-at-çımız o yılların moda trendlerini altüst etmiş bir kişi, Özcan Deniz( mahsun kadar olamadın, ne fake ismin var be kardeşim ay ayy)


şarkı sözlerine hiç girmiycem, ateşli hastalık geçirdiğim şu dakikalarda bedenimi bir serinlik kapladı kendisini buzz gibi bir takımın içinde görünce. Bu fotografı Barney Stinson'a göndermeyi düşünüyorum, feyz alsın.hadi hadi melegim, hiç gerisini yazmaya gerek yok, ellerini kanat şeklinde çırpışı dün gibi aklımda..tüyler ürpertici..

bi tek bizimkiler mi, gavur kısmı da büyük değişim geçirdi. alın buyrun Elizabeth Hurley'e bak. ağzını yırtarım yelloozzzzdiye bağırıyo resmen kadın..


ya bu Brad Pitt hadisesini hiç anlamamıştım ben, ta ki çekilmesinden 20 sene sonra Tibet'te 7 yılı izleyinceye kadar. Ok eyvallah Durden süperdi, ama ortalama kız nüfusunu etkileyen o çekiciliği beni sarmadı gitti, kaldı ki sonradan demiştim bu dünyada babası Brad Pitt olan var, oedipus kompleksinde başarılar dilerim kendisine o vakit diye, ki o kızcağızı da bunu yaşamaması için zaten erkek gibi büyütmeye falan çalışıyorlar, caz caz yazıyor gasteler.. ince iş.. o da çok acaipmiş, ucundan dönmüş kepazeliğin..saçlar resmen meç yahu..

Şimdi cidden bu kadın evrim geçirmedi diyen gelsin şu ateşimi iki katına çıkarsın ki beynim sütlaca dönüşsün, üzeri kızarmışından şöyle..neyse, Kyle bu imaj işini öğrenmiş, ama sonradan.. nihahhahah,  meram koyunu ablası..


En bombasını sona sakladım. Sene '93 falan olması lazım ki, ben gerizekalı bir ergenlik çağı geçiriyorum, tipimde hayır yok, neyim ben belli değilim.. Çelik Erişçi diye bir adam çıktı karşımıza, bandanası ve koltuk altları görünen kırmızı kolsuz tişörtüyle basket oynadı , bu gecenin manası üzerine Çelik'ten;


dumkakakaka, dumkakakaka
ateşteyim ateşte ateşte
aklım gitti bir kıza işte,
hayır mı şer mi bilmem ama,
ateşteyim ben ateşte

videoyu izleyin, hayatınızda çok şey değişecek :) 

şimdi şarkıda paradoks yaşıyor sen-at-çı ..ateşte olduğu sonucunu doğurduğu bir cümleyle giriş yapıp, nedenlerini incelemek konusunda merak uyandırarak beynimizi yoruyor. Sonra da, ay öyle mi böyle mi bilmem ama valla ben ateşteyim ateşteyim diyor. Dongi dongi dongidoon adlı şarkısına hiç girmiyorum, o kadar da hayven değilim çünkü. Ona takdiri ilahi diyoruz geçiyoruz. Ama kendisine Reha Muhtar kılığına girerek; (dar mavi gömlek ve koca bir kafa yeterli) akıllı ol, uslu ol, bi de o kaş nedir?? demek istedim mi, evet. çok.





hayırlı akşamlar, derece patlıycak, kapa kapa..

Cumartesi, Ekim 16, 2010

El ele tutuşma yazısı

Bu el ele tutuşma meselesi..yani sevgililer, karı-kocalar arasında falan acaip saçma geldi. Niye iki yetişkin, katır kadar olmuş insan yolda el ele tutuşup gezer ki , neden dedim , nedenleri araştırdım, düşündüm, inceledim, irdeledim..İşin altından çok şey çıktı, ben bazı bilimin bazı kendimin yalancısıyım şu dakikadan sonra. İlim, irfan bu davranışın doğal bi seleksiyon olduğunu söylüyor , yani nasıl ki biz bebek olarak doğduğumuzda annemizin memesine yapışıyoruz, sevgili olmaya saniyeler kala ani bir hareketle (bu birdenbire aynı anda, aynı zamanda, aynı saniyede iki insanın elele tutuşma hadisesiyle vuku bulur çoğunlukla)  artık  sevgili olduğunuzun ve belli bir süre eski günlerinize geri dönemeyeceğiniz bir miladın başlangıcıdır. Birden birbirinize bakar ve lan lan sevgili olduk biz olursunuz.. ( içinizden. ) 

Bu el ele tutuşma hadisesi üzerine çok kafa yorulmuş, sayısız şarkı yazılmıştır yıllarca, çok ilginç buluyorum bu konuyu. Otobüste falan oturuken ele ele tutuşanlar olur, hatta evlerinde yan yana oturan çiftler el ele tutuşur , neden göstermeden üstelik. Kimilerinizin ruhsuzzz dediğini duyar gibi oluyorum ama arkadaşlar aşk bizim beynimizi sütlaca dönüştürdüğünde kendimize dışarıdan bakamaz oluyoruz, bi an dönüp kendine baksan, chucky seni alnından öpüyor zanneder hemen o an işleve son verirsin..Sinemada da çok olur, genelde erkek sevgilinin elinin terlemesiyle, kız kısmının elinin üst kısmına bir öpücük kondurularak bu eylem sonlandırılır. En komiği de bu eylemden sıkılanların, ve yeni pozisyon denemek isteyen beyinlerin, kızın beline sarılma, ya da arka cebinden eli yarım hafif sokması level'ina geçmeleridir. Bunun tam tersi, yani size uzanan sevgili elinin tutulmaması vardır ki, bunun bir sürü nedeni olabilir. Buna da bir bakmak lazım...; Bu hadiseden gına gelmiş olabilir, ulu orta benim sevgilim var aha bu da elimiz demek istemiyordur, üzerinde yanan oval bir yeşil ışıkla ben availble'ım derdidir bunların. Ay annem görücek şimdi olabilir, trip atıyor olabilir v.s...Şimdi bir iç muhasebesi yaptım, eski sevgililerin; - Hadi len evden bakkala yürürken elini tutmasam surat asardın sen,, noldu şimdi dümbük dediklerini duyar gibi oldum, hemen kapattım  muhasebeyi. Yalan, yok öyle bişi. Gelelim işin bilimsel açıklamalarına, iyi ki bilim var..

Şöyle bişey okudum çok acaip; Virgina üniversitesi psikoloji bölümü evli çiftler üzerinde bir araştırma yapmış, el ele tutuşanların ağrıya, acıya tahammüllerinin arttığı gözlemlenmiş. ( birbirinden güç alma meselesi olsa gerek ) el ele tutuşma beyindeki hypothalamus bölgesindeki ajitasyonları azaltıyormuş. Bu bölge stres hormonunun salgılanmasını kontrol ediyormuş, stres hormonları da bizi hasta ediyor biliyorsunuz, üstelik kimimizi verem, kimimizi kanser allah korusun. Yani hasta olmamak için el ele tutuşmak durumundayız gibi, bir yaklaşık sonuçlu bişey çıkarabiliriz burdan..

Bu araştırmayı yapan doktor, insanlar eşlerinin normal zamanda ne işe yaradığını anlamasalar bile, hayatlarının zor zamanlarında bunu anlıyorlar diyor. Kendisini alnından öpmek istiyorum, sonra Athena'nın şarkısı gibi ''koynundan uçarken, bir ağlar bir gülersin'' şizomanyasına dönerler hocam di mi ..Neyse, şöyleymiş bu da, kötü zamanlarda elimize uzanan sevgili eli, beynimizin tehlikeyi algılayan bölgesinin rahatlamasına neden oluyormuş. Hemen şımardın, gevşedin, rahatladın tepkisi de bu olsa gerek diye düşüne de-biliriz...

Tamam tamam her insan sever okşanmayı, sevilmeyi kedi köpek gibi. Ama nerden geliyor bu ihtiyaç peki dediğimizde, yine karşımıza latince& ismini google'dan bakmadan yazamıyacağınız bazı hormon isimleri geliyor. Feniletilamin uzak olsun derken, (kendisi lanet olası aşk hormonu ) oxytocin çıkıyor karşımıza ki ; Oxyctoin bağlayıcı hormonmuş falan, ne kadar sevilir okşanırsan kalp sağlığın korunuyormuş. Dolayısıyla tabiat işini garantiye almış, içgüdüyü vermiş içimize, uğraş dur. Yalnız şaşılacak bir durum ise, erkeklerin oxytocin seviyesi sadece orgazm öncesi normalin 5 katına çıkıyormuş. Artık hayal edin millet, bi durup düşünmek lazım. Sevgili üzerinde bilimsel deney yapmak isteyen varsa buyursun denesin, sonuçları da bi zahmet benle paylaşsın..

Burdan çıkaracağımız sonuç şu ; hastalanmamak ve kalp krizinden ölmemek için el ele tutuşmaya devam.

e evet yazının başında ne saçma bişey bu diyordum, bilim beni yendi arkadaşlar yapıcak bişey yok, hemen herkes kendisine elini tutturacak birini buluyor. Ben sevdiklerimi kaybetmek istemiyorum zira.

Yazıyı dinlerken Dire Straits '' Hand in Hand''' ini dinleyin, koşarak sevgilinizi (eski,şimdi, en yeni, platonika) aramazsanız ne olayım.. al burdan..http://fizy.com/#s/1muwxw%20

let's go hand in hand
intp lovely land
side by side
to a world that shines so brightlar falan..
nasıl başladı yazı, nasıl bitti, olacak iş değil! Bu hadiseyi düşünmek, beyindeki antioksihdyron çarpıştırıcı bölgesini uyarıp insanı romantik yapıyormuş ondandır diye uydurabilecek bilimsel seviyeye ulaştım artık.. Yakında füzyon enerjisinin formuluyle karşınıza çıkıcam, evet koordinatlar da vererek falan..mesela yani..

 Yorumlu fotograflar gelsin o zaman...

         hand in hand yazdım Paul Newman çıktı



     kalbe ve beyne en iyi gelen temas, 
penguen tutuşması


sinirli tutuşma.. az önce birbirimizin ağzına sıçtık ama yine de el ele kafası

bunlar gerçekten sinirliler...sevimsiz tutuşma



       Zor Pozisyon




Cesur Tutuşma


Ben şöyle böyle miyim lan, ipne babandır, ver elimi ver!! tutuşma

Tutmazsam düşecek tutuşması, tamamen içgüdüsel, güven tazeleyici, en az 18 punto topuklu ayakkabı giydirir, dikkat beyler!!
 

Bu tarz tutuşma denenecekse dikkat edilmesi gerekir, araba gelir çarpar, o eli sallayamazsın dikkat bi daha, hadi bakiim
Atina'da böyle bir heykel varmış, umarsız tutuşma ya da yorumsuz..



ve final, vampir tutuşma, sevgilinin kolundan onu bişeyden vazgeçirmek için kullanılır, Bella boşver dedim sana, yürü gel eve gidip mısır kaynatalım tutuş(l)ması..


-son-